Cumhurbaşkanının reform çağrısı büyük yankı uyandırdı. Çünkü yaşanan olağanüstü süreç ekonomiyi de hukuku da olumsuz etkilemişti. Bu bir sorundu ve sorunu çözmek elbette ki iktidarın sorumluluğundaydı.
Cumhurbaşkanı işte bu sorumluluk duygusuyla yeni dönemin başladığını ilan etti.
Ekonomideki sorunların benzerleri dünyada da yaşandığı için tepkiler hukuktaki sorunlar kadar etkileyici değildi.
2013 ten 2016 ya kadar süren ülkeyi kaosa götürecek teşebbüslere karşı hükümet zecri tedbirler almakta haklıydı.
Fransa’nın İngiltere’nin terör eylemlerini bahane ederek insan haklarında nasıl kabul edilemez tedbirler aldığı hatırlanırsa(kaldı ki Fransa’nın Müslümanlara karşı yürüttüğü insanlık dışı baskı politikası bugün bile devam ediyor!), kanlı darbe girişimine dahi maruz kalan hükümetimizin aldığı o tedbirlerin daha da anlayışla karşılanması gerekir.
Terör örgütü mensupları ayıklanırken arada kimi masum insanların da mağdur edildiği bu mağduriyetin giderilmesi için de yeni mekanizmaların kurulduğu açıktır.
Ancak emperyalist güçlerin güdümündeki PKK ve FETÖ terör örgütlerinin batı dünyasında Türkiye aleyhine yaptıkları propaganda ve çalışmalarına batı dünyasının Türkiye’ye şaşı bakışı da eklenince uluslararası arenada Türkiye maalesef hak etmediği bir algıya maruz kaldı.
Aslında Türkiye’nin olağanüstü süreçte attığı adımlar batı dünyasının olağan süreçte insan haklarını ihlal ettiği adımlardan daha masum ve daha tutarlıydı.
Ne yapacaktı?
17/25 Aralık yargı, 15 Temmuz kanlı darbe teşebbüslerine, hendek eylemleriyle ülkeyi fiilen bölme silahlı kalkışmalarına ve güneyimizde bir terör devletçiğinin kurulmasına rıza gösterip teslim mi olacaktı?!
Türkiye doğru olanı yaptı. Olağanüstü bir süreç yaşandı ve o süreç atlatıldı. Cumhurbaşkanının reform çağrısını bu sürecin bittiği ve 2002 den beri yürütülen reformlara yeniden start verilmesi olarak değerlendiriyorum.
Bu çağrıların en önemli ayağı da hiç şüphesiz hukuk alanındaki çağrıdır.
Hukuktan hukukun üstünlüğünü, hukukun üstünlüğünden maksadın da adaleti temin etmek olduğunun altını kalın çizgilerle çizmek isterim.
Benim adalete bakışımı İslam’ın iki temeli kaynağı olan Kuran ve Peygamber Sünneti şekillendirmektedir.
Bu bağlamda kişinin kimliği beni hiç ilgilendirmiyor. Tanısam da tanımasam da sevsem de sevmesem de hakkında verilen hükmün âdil olması gerektiğine inanırım, bu inancımı söylerim ve savunurum.
Çünkü meselâ bu konudaki ölçülerden biri Maide Suresi’nin 8. Ayetinde, ‘Birilerine olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sevk etmesin, adil olun.’ şeklinde belirlenmiştir.
Peygamber Efendimizin, adaletsizliği Allah’ın affetmeyeceği şirkin gizli bir şubesi olarak belirtmesi ise çok açık ve nettir.
Efendimiz aleyhisselam buyurdu ki: “Ümmetimde şirk, zifiri karanlık bir gecede bir kaya üzerindeki karıncanın ayak sesinden daha gizlidir. (Şirkin) en aşağı (düzeyde) olanı (ümmetimin hoşlanmadığı biri hakkındaki)bir haksızlığa sevinmesi yahut âdil bir uygulamadan hoşlanmamasıdır. Oysa din Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek değil midir? Allahu teala buyurdu ki: ‘De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin.’”( Camiussağır, 4935 numaralı hadis)
Bu esastan hareketle ideolojisi, dini, siyasi görüşü ne olursa olsun yargılanan herkes hakkında âdil hüküm verilmesini savunurum, savunulmalıdır.
Ama yargıda âdil hüküm verilmesini savunurken, batıl inançların, yanlış fikirlerin ve terör örgütlerinin masum gösterilmesi yorumuna sebep olacak değerlendirmelerden kaçınılmalıdır.
Adalet savunulmalıdır ama emperyalizmin desteklediği, hükümeti devirme amaçlı bir eyleme dönüşen olayların faillerine ve destekçilerine karşı muhabbet besleyecek yaklaşımlardan kaçınılmalıdır.
Adalet savunulmalıdır ama taraftarlarını sokağa döküp onlarca masum insanın hunharca katledilmesine vesile olan birinin kitabı tavsiye edilmemelidir.
Adalet savunulmalıdır ama emperyalistlerin bölgeyi dizayn etmek için kullandığı terör örgütünün siyasi uzantısı içinde namaz kılan birilerinin varlığından bahsederek onlara meşruiyet kazandırma çabası izlenimi bırakan retorik asla kabul edilmemelidir.
Hülasa, herkes için adaleti savunmalıyız ama bu durum dinimize, milletimize ve vatanımıza kastedenlere karşı yürüttüğümüz mücadelemizi olumsuz etkilememelidir!
Adalete evet, mücadeleye devam!