Dış politikada 'normalleşme, iyileşme, yakınlaşma' gibi kavramlar aynı şeyi ifade etmez. Aralarında sorun olan ülkeler konu bazlı olarak birbirlerine yakınlaşabilir, kimi ilişkileri iyileştirebilir veya daha kapsamlı normalleşme süreçlerine girebilirler.
Her ülkeyle normalleşme de aynı muhtevaya sahip değildir. Örneğin İsrail'le, Mısır'la veya ABD ile normalleşme dediğimizde aynı içerikte bir normalleşmeden bahsetmiş olmayız.
Son günlerde Doğu Akdeniz'de Mısır'la Deniz Yetki Anlaşması konusunda yeni adımların atılabileceğine yönelik açıklamalar 'bir normalleşme mi yaşanır' gibi sorulara zemin hazırladı.
Bu yöndeki açıklamaları bir 'zikzak' olarak niteleyen muhalefet ise daha önce ilişkilerin kötü olmasını eleştirirken, bu kez ilişkilerin iyileşme ihtimalini eleştirmeye başladı.
Örneğin Meral Akşener, Türk dış politikasının 'şahsi kankalıklara' endekslendiğini söyleyerek Mısır politikasını topa tuttu.
Doğrusu Türkiye'nin Mısır'daki askeri darbeye tavır takınması 'ahlaki bir duruş' ve 'ilkesel bir tavır'dır. Bunun Mursi sevdasıyla değil demokratik duruşla bir ilişkisi vardır. Nitekim Ermenistan'daki darbe tartışmaları üzerine de Türkiye aynı ilkesel tavrı sergilemiştir.
Meseleyi kişiselleştiren Sisi yönetimi olmuş ve ilişkileri donduran adımlar atmıştır.
Mesela Deniz Yetki Anlaşması'yla ilgili görüşmeleri sona erdiren Sisi yönetimidir ve Sisi, Türkiye ile ilişkileri dondurmanın aracı olarak bu menfi adımı atmıştır.
Mısır'ın Doğu Akdeniz'de Yunan senaryosundan Türk senaryosuna yaklaşması olumlu bir adımdır ve kendi menfaatinedir.
Mısır Türkiye'ye doğru olumlu bir adım attığında geriye doğru çekilmek özgüven sahibi bir ülkenin takınacağı tavır olmadığı gibi, muhtemel menfaatlerimizi heba etmek anlamına gelir.
Türkiye Doğu Akdeniz'de doğru politika uyguladığı için ilk başta oluşan kuşatmayı kırmış, blokajı aşmış, tehdit ve şantajları boşa çıkarmıştır.
Türkiye'nin kurduğu oyunu bozmaya çalışanlar bugün bu oyunun parçası olmaya çalışıyorlarsa buna rıza göstermek o ülkelere boyun eğmek değil kendi oyun planımıza sahip çıkmaktır.
Sisi yönetimi, Biden dönemine kendini uyarlama şeklinde açılımlar yaparak Katar başta olmak üzere sorunlu olduğu ülkelerle yeni sayfalar açmaya çalışmaktadır.
Bir ülkeyle, devletle, halkla sorunla olmak ile bir yönetim ve siyasi liderlikle sorunlu olmak farklı şeylerdir.
Mursi gitti Sisi geldi diye Mısır Türkiye'nin hasmı olmamıştır. Rahmetli Mursi'ye reva görülen zulümlere Türk halkı samimi tepkisini elbette göstermiştir. Mursi yönetimini desteklemek de darbeye karşı çıkmak da Türkiye için meşru ve haklı bir tavırdır. Sisi sadece darbeyle gelmesi sebebiyle Türkiye'nin tepkisini çekmemiş, uyguladığı politikalarla araya duvarlar örmüştür.
Şimdi yeni tavır ve politikaların filizlenmeye başlaması akşamdan sabaha her şeyi değiştirmez.
Ülkeler dış politikada hem ahlaki ve ilkesel pozisyonlarını korumak durumundadırlar hem de ulusal çıkar ve menfaatlerini gözetmek durumundadırlar.
Ayrıca devletler savaşırken bile ilişki içinde olurlar. Biz Mısır'la savaş halinde değiliz; ticaret yapıyoruz, turistler geliyor gidiyor, her alanda belli bir ilişki zeminine sahibiz.
Ayrıca ülkeler arasında hiçbir zaman mutlak mutabakat ve her konuda olumlu ilişki olmaz.
Mısır'la aramızın en iyi olduğu dönemlerde de birçok soruna sahiptik. Mısır'ın Türkiye'ye yönelik rekabet hisleri ise tarihi geçmişe dayanıyor.
Ülkeler arasında yakınlaşma, iyileşme veya normalleşme denilen süreçlerin öne çıkması yaşamın bir kuraladır. Türkiye'nin arasının bozuk olduğu ülkelerle normalleşmesini kendi menfaatlerine gören devletlerin veya güçlerin yaygarasına bakmamak gerekir.
Türkiye kendi menfaatlerini ve ahlaki pozisyonunu koruyarak hareket edecektir.