AK Parti'den çooook önce, Adapazarı'nda da deprem olmuştu Kemal beyim!

CHP'nin Genel Başkanı, muhterem Kılıçdaroğlu Kemal Beyefendi, geçen gün ateş almak için uğradığı, alır almaz da çalıların arasında kaybolduğu İzmir'de, depremin sorumlusu olarak Tayyip Beyle AK Parti'yi ilan etti!

Bu akıllara ziyan teşhise söyleyecek hiç bir şey yok! Nasıl olsun? Türkiye'de ilk kez deprem olmuştu ya! Cumhuriyet kurulduğundan bu yana Tayyip Bey iktidardaydı ya! Hatta bir dönem Milli Şef olmuştu ya! Hay Allah'ım aklıma sahip çık!

Muharrem İnce, "Atatürk'ün koltuğunda oturan biri sürekli olarak ortaya bir laf atıyor, sonra da herkes birbirine giriyor!" demekte. Aslında herkes o konuşunca gülüyor ve "anlat anlat heyecanlı oluyor.." diyerek çekip gidiyor. Cumhuriyet tarihinde hiç bir CHP Genel Başkanı bu kadar güvenilmez ve inanılmaz olmamıştı. O koltuğundan kalkmadıkça da CHP, kiminle ittifak yaparsa yapsın, iktidara teğet dahi geçemez. Dünyada başka bir siyasi parti var mıdır ki, yirmi yıla yakın bir süredir muhalefette olup, oy kaybetsin. CHP yüzde 25'den yüzde 17'ya düşmüş anketlere göre! Neredeyse İYİ Partiyle kafa kafaya gelmiş. Kemal Bey için CHP Genel Başkanlık koltuğundan başka bir koltuk görülmediği için ufukta, o da uhuyla yapışmış koltuğuna kıpırdamıyor bile!!

Şimdi gelin size 1943 Adapazarı depreminden akıllarda kalan bir olayı anlatayım: Depremin ardından Adapazarı'nı gezen Milli Şef...Kemal Bey değil... Depremden yıkılan bir köye uzanan patikanın üzerinde dertli köylüler, kadın, erkek, çoluk çocuk dizilmiş. İnönü sorar:

"Nasılsınız?

Cevap yok. Nasıl olsunlar! Meydanda değil mi nasıl oldukları? İnönü gene soruyor:

"Nasılsınız?"

Zayıf sesler duyuluyor: "Sağ ol..."

İnönü yıllardır , "iyiyiz sağolun!" seslerinin yeri göğü inlettiğine tanık olduğundan, şaşkın. Derken yaşlı bir köylü yaklaşıyor:

"Nasıl olalım paşam? Felek tokadı vurdu, çatılar çöktü. Altında evlat, mal ne varsa yok oldu! Açlıkla hastalık da geride kalanları götürecek. Bizler yüreği kederde, eller böğürde kala kaldık. Nasıl olalım?"

İnönü sorar: "Sen muhtar mısın?"

O koşullar içinde çok zor da olsa gülümsüyor yaşlı köylü acı acı:

"Ben muhtar olsam sana bunları söyleyebilir miyim? Ben çulsuz, abasız biriyim. Kafa kağıdım bile yok. Onun için bunlar söylerim sana!"

Ya işte böyle Kemal Beyim. Sen kulağına fısıldananlara değil, gezip görerek, halkla konuşarak gerçekleri öğrenebilirsin. Sizi torunun bir lafıyla baş başa bırakayım:

"Havada bulut sen bu işi,"seçim kazanmayı" unut!!"