Egemenliğin yolu Orta Doğu'dan geçer

Rus strateji uızmanı Alexandre Dugin sık sık şöyle der:

"Dünyaya egemen olmak istiyorsanız, ne yapıp edip mutlaka Orta Doğu'yu denetlemeniz gerekir."

Bu tez ABD merkezli 21. yüz yıl dünyası içinde bir mecburiyet konumuna oturur. ABD II. Körfez Savaşı'nı bu temel üzerine yerleştirir.

Savaşı "Saddam'ın kimyasal füzeleri var; dünyayı tehdit ediyor" söylemine dayandırır. Her nedense Irak'ı tozunu atan, aramadık köşe bucak bırakmayan ABD, bu kimyasal silahları bir türlü bulamaz! Aslında Saddam'ın kimyasal füzeleri falan yoktur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan Arap milliyetçiliği söylemleri, Filistin sorunuyla birlikte tavan yapar. Artık petrolü Batı'ya karşı bir silah olarak kulanan bir Ortadoğu vardır.

Peki Saddam kimdir?

Kim olacak; II. Dünya Savaşı sonrasından kalma bir Arap milliyetçisi! İlk Körfez Savaşı sonrasında iktidarda kalınca, birdenbire kendini Arap ve İslam dünyasının efendisi ilan eder! Aslında her türlü denetimden çıkmış, dur durak bilmeyen bir serseri mayındır artık!

Sonra, ABD onun kulağına fısıldar ve Saddam gider Kuveyt'i işgal eder. ABD hemen bas bas bağırmaya, Saddam'ın kimyasal silahlarıyla (?) salt Ortadoğu'u değil bütün dünyayı tehdit ettiğini haykırmaya başlar.

Niye yapar bunu ABD?

Çünkü amacı, Baas Arap diriliş hareketlerini yok etmektir. Saddam sonrasında Ortadoğu'da yeni bir düzen tanımlamasına ihtiyaç doğar. Kısa bir süre sonra bunun adını da koyarlar: Büyük Ortadoğu Projesi!

İşte bu tasarımı yönetip yönlendirmek için Fetullah Gülen gibi kuklalar ortaya salınır; Suudlar ve Körfez ülkelerinin başına oturtulmuş, kendilerine Kral, Sultan,Emir gibi sıfatlar yakıştıran deve çobanları bölgede cirit atar.

Nihayet ABD Ortadoğu'ya yuları takmış, dilediğince at oynatmaktadır. Bunun en somut kanıtı, Başkan Trump'ın BAE ile İsrail'i can ciğer kuzu sarması haline getirmiş olmasıdır.