Allah'ı sevmek…

İnsan emr-i ilahi olduğu için ibadet eder, Allah'ın rıza, sevgi ve hoşnutluğuna nail olmaya çalışır.

Ramazan ayı ibadetlerin zirveye çıktığı bir aydır. Oruç tutmak, zekât vermek, namaz kılmak, Kur'an okumak, salih amellerde bulunmak, hayır ve hasenat işlemek Ramazan'da daha bir yoğunluk kazanır.

İnsanların ibadet etmesi, haram ve helali gözetmesi, günah ve sevabı nazara alması elbette Allah'ın emirleriyle, buyruklarıyla ve ortaya koyduğu hükümlerle ilişkilidir.

Ancak bu emir-itaat ilişkisinin önemli bir boyutu sevgiyle, muhabbetullah'la alakalıdır.

Sevgi bir motivasyon kaynağıdır ve işin mahiyetini kıymetlendirir. Benzer şekilde 'korku' da bir eğilim üretir. Haşyet duygusu hürmet ve saygı içeren bir korkma halidir. Muhabbetullah da tazim, yüceltme ve hürmetle yoğrulan bir sevgidir.

İman etmek ile bilmek, bilmek ile sevmek arasındaki ilişki İslam tarihi boyunca âlimler tarafından tartışılmıştır.

İman-ı billah, marifetullah ve muhabbetullah zincirin üç halkası olarak görülmüştür.

Allah'ı tanımak, bilmek, sevmek ve inanmak arasındaki geçişkenlik önemli bir konudur.

Allah'ı sevmenin mahiyeti ve mecazi mi hakiki mi olduğu çok tartışılmıştır. İnsanoğlu Allah'ın zatını ve varlığını tam olarak idrak edip anlayamasa da Allah'ın isim ve sıfatlarını, fiil ve yaratışlarını anlamaya çalışmaktadır.

Kur'an'da geçen "Allah'ın sevdiği ve kendisini seven mü'minler" veya "De ki eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah sizi sevsin" türü ifadeler bir sevme hadisesini gösterir.

İslam mütefekkirleri sevme eylemine itaat etmek, boyun eğmek, yüceltmek, övmek gibi anlamlar yüklemişler veya böyle bir somut tezahür ile tanımlamaya çalışmışlardır.

Sevgi dil ile ifade etmenin ötesinde bir bağlılık ortaya koyma eylemi, bir adanmışlık göstergesi, bir nefsinden geçme erdemi olarak daha aksiyoner bir yönelme olarak görülmüştür.

Sevmek hoşlanmaktan aşka kadar farklı derecelerde bir gönül yönelişidir. Müheyya olmak, iştiyak duymak, bağlanmak, tutulmak, adanmak sevginin duygusal ve hissi tezahürleri olduğu gibi somut sonuçları da gerektirir.

İmanın temeli de, sevginin temeli de kalptir. Kalp tüm benliği ve ruhuyla yönelmeyi, en içten ve samimi şekilde kabullenmeyi ifade eder. Bu samimiyet ise 'ihlas' kavramıyla temellendirilir.

Yine aynı şekilde iman nasıl sadece kalbi tasdikle yeterli olmuyor, önce şehadetle deklare ediliyor ardından salih amel ve takva ile kemâle eriyorsa, sevgi de sadece kuru ifade ile anlam kazanmıyor, amel ve itaatle hoşnut olunacak kıvama ulaşıyor.

Bunun nasıl olacağı ise insanı, fıtratı ve bu iman-marifet-muhabbet ilişkisini yaratan Allah tarafından belirleniyor.

İnsan kul-mabud ilişkisini kendi keyfiliği ile tesis edemez. Yaratılmış olanlar, Yaratan'ın irade ve buyruğuna tabidirler.

Elbette insan, Allah emrettiği için dinin emir ve buyruklarını yerine getirmekte, ibadet etmekte, hayır ve hasenat üzere hayatını tanzim etmeye çalışmaktadır.

Ama bunların rıza ile, hoşnutluk ile, muhabbet ile ilişkisi de çok değerlidir.

İbadetleri iştiyak ve şevkle yapmak, severek şehadete koşmak, hoşnutlukla haramlardan kaçınmak, aşkla kulluğa soyunmak çok kıymetlidir.

İnşallah Ramazan ayında iman-marifet-muhabbet bütünlüğü içinde Allah'ın rızana nail oluruz.

Peygamber Efendimiz'in (sav) duasıyla; "Allah'ım! Senden Seni sevmeyi, Seni sevenleri sevmeyi ve Senin sevgine ulaştıracak amelleri sevmeyi dilerim."