Arkadaþ ölümü ve koskoca bir yalnýzlýk..

Asým Gültekin, kendisini öðretmeye adamýþ bir fedaiydi.

Dava insanýydý. Ýstikamet sahibi olmayý, dava dediði deðerler dünyasýna olan inancý hiç soldurmadan yaþatmayý kendisine ödev bilmiþti.

Öðretmendi. Öðretmenlik mesleði deðildi sadece, hayatý yaþama biçimiydi. Ve yaþam, onun etrafýndaki gençlere sürekli olarak sorduðu sorularla hareketlenen, dalgalanan bir sýnýftý sanki. Neþ’eli bir sýnýf. Enerjik ve rüzgarda salýnan buðday baþaklarý gibi ahenkli bir gençlik. Ve elbette hareket, hareket, hareket. Sokaðý hareketlendiren bir marþ aniden veya sabah ezanýna doðru yola çýkmýþ bir salavat korosu veya duvarlara yazýlan en taze sloganlar yahut insanýn ruhunu dürten el ilanlarý hatta tanýmadýðýnýz insanlara selam vererek þiir okuma eylemleri gibi kaný kaynatan iþlerin mucidiydi...

Tavizsiz bir dilciydi. Kelimelerin kökenine yaptýðý yolculukta, dile dair varoluþ felsefesine ayna tutmayý bir bilinçlilik olarak tarif ederdi.

Etrafý hep kalabalýktý. Sorunu olan genç ona rahatlýkla kalbini açabilirdi. Söz verdiði saatte muhakkak dediði yerde olurdu. Yaðmurda ya da güneþin altýnda, onun sizi bekleyeceðini bilirdiniz. Onun hayatý boyunca tek bir kimseyi bekleyeceði mesela, hiç birimizin aklýna gelmemiþti. Arkadaþlarý belki de ilk kez hissettikleri bir telaþla, ölüm haberi üzerine, ‘’bizi bekler’’ diyerek koþtular gittiler Amasya’ya, onu omuzlarýnda taþýdýlar, yatýrdýlar yerine, Kur’anýný okudular...

O, hayatýnda da vefatýnda da, kalabalýðý etrafýnda toplayan bir bal kovaný gibiydi. Allah rahmet maðfiret eylesin, asli vatanýna geçti...

***

Son bir kaç yýldýr, akranlarýmýz arasýnda giderek hýzlanan bir yol telaþý baþladý. Sevdiðimiz, hayatý paylaþtýðýmýz veya tam aksine uzak olduðumuz hatta küsülü olduðumuz arkadaþlarýmýz tek tek uçup gittikçe, sanki yeryüzü küçülüp küçülüp bir nohut tanesine dönüyor. Gökyüzü yere iniyor iniyor da, insanýn göðsü çatlayacakmýþ gibi oluyor, baþýný kaldýrýp da yukarýlara bakmaya takati kalmýyor insanýn.

Üzerine öðleden sonra güneþi vurmuþ, kamaþ kamaþ parlayan bir güz gölüne bakar gibi, hatýralardan baþka bir þey kalmýyor geride...

Arkadaþlarýmýzýn vefatlarýyla artlarýnda býraktýklarý þey; boþluklu asap bozucu bir teste benziyor. Büyük boþluklar, büyük yalnýzlýklar, büyük teðet geçiþler, büyük sessizlikler, büyük içe kapanýþlar, helalleþilemeden havada kalmýþ kýrgýnlýklar, kalp burukluðuna dönüþen kalp kýrýklýklarý, vicdan azaplarý...

Hayat bir kere daha verilmiþ olsaydý bize. Olmaz ya mesela; ‘’vefat eden arkadaþýnýzý bir saatliðine geri göndereceðiz’’ deselerdi. Ne yapardýk?

Hangi kýrgýnlýk, Hangi ertelenmiþ tebrik, hangi kucaklaþma, hangi küsüþme, hangi tartýþma, hangi inatlaþma, hangi tahammülsüzlük, hangi hasret yarýþabilir ki ölümle? Ölümün karþýsýnda galip çýkacak koç yiðit var mýdýr dünyada?

Allahým bize dünyada ve ahirette iyilik ver, bizi cehennemin ateþinden koru, bizi dünyada ve ahirette sevdiklerimizle bir ve beraber eyle...