‘Bir garib-ârif ölmüş diyeler…'

Yûnus Emremiz ne demişti, 850 yıl öncelerde:

'Bir garib ölmüş diyeler,

Üç günden sonra duyalar,

Soğuk su ile yuyalar,

Şöyle garib, bencileyin.'

Sağlık Okulu'ndaki öğrencilik yıllarımda, Ankara'da 3 sene ve sonra 2 sene Konya'da yaşadıysam da, en uzun süre yaşadığım ilk şehir, -baba ocağım- Samsun'dan sonra Diyarbekir idi, 1964-69 arasında...

Ama ilk gençlik yıllarımda üzerimde en derin etkileri bırakan şehirdi Diyarbekir. Bu yüzden de her gidişimde, adım adım bildiğim bu şehrin 55-60 yıl önceleriyle ve Sağlık teşkilatındaki vazifem gereği bütün ilçelerindeki ve bütün çevre illerindeki geniş halk kesimlerinin sosyal yapılarını çok yakından bildiğimden, bir mukayese yapabilmek için, o bölgeleri, o dönemin hatıraları ışığında gezip, gözlemler yapmaya çalışırım.

1980-2015 arasındaki bir zaman diliminden sonra ülkeye döndüğümde Diyarbekr'e de gitmiştim.

O sırada Ulu Câmi avlusunda genç bir insanın, etrafındakilere son derece düzgün ve de mantıklı cümlelerle ve de İslamî muhtevası ağır basan şekilde hitab ettiğini görüp biraz dinlemiş ve yanımdaki bir arkadaşa, 'Kim bu? Bir hoca gibi değil, bir halk filozofu gibi konuşuyor. Keşke, câmilerdeki hocalar, vaizler de sosyal meseleleri bu netlikte ve halkın can kulağıyla dinlediği şekilde anlatabilseler.' demiştim.

Sözleri, güldürmüyor, düşündürüyordu ve herkes de ciddiyetle dinliyor ve hatibin, dile getirdiği ızdırablı, sosyal dertler, yüzüne de yansıyor ve cümleleri dudaklarına âdeta, yüreğinden yoğrulmuş olarak sâdır oluyordu.

Bu arkadaşın konuşması esnâsında, sadece kendisinde değil, dinleyenlerin yüzlerinde de bir tebessüm meydana gelmiyordu.

*

Evvelki akşam, -birkaç ay önce geldiği- İstanbul-Cerrahpaşa'da bıçak darbeleri altında katledildiği haberini aldığım ve Diyarbekir kültürünü halk tipi söylemlere en olgun şekilde yansıtan 'Diyarbekirli Ramazan Hoca' dan, merhûm Ramazan Pişkin'den bahsediyorum.

Bu 'derviş' tavırlı ve etrafındaki insanları aydınlatmaya çalışan 'halk filozofu' diye de anılan kardeşimiz, Cerrahpaşa'da işlettiği çay ocağında namaz kılarken bıçaklı saldırıya uğramış ve hastahaneye götürülürken vefat etmiş.

*

Bu 'derviş' görünümlü aziz Müslümanın İstanbul'da olduğunu katledilişinden sonra öğrendim ve önceden haberimin olmayışından teessüf etmiştim. Haberim olsaydı, onu zaman zaman için mutlaka giderdim. Cerrrahpaşa'daki o mütevâzî 'çay ocağı'nda Müslüman halkın mes'elelerine, yaralarına diliyle muhakkak, 'neşter' vuruyormuştur.

*

Sosyal medyada 'Diyarbakırlı Ramazan Hoca' olarak paylaşımlar yapan bu 'garib derviş'in bazı paylaşımları dün medyaya yansıdı. Ramazan Hoca, o paylaşımlarında, tarikatlarla ilgili sözlerinden dolayı rahatsız edildiğini belirterek diyor ki: "Benim üzerimde yoğun bir kampanya var maalesef. İsmi önemli değil. Kendini bilmez, edepten, terbiyeden, ahlâktan yoksun insanlarla benim hiçbir ilişkim olamaz (...) Ben, bütün tarikatlar sapıktır dememişim. Bidat ve hurafeler var. Maalesef rant kapılarına dönmüş dedim. Mutlak mânâda hepsi değil (...) Bunu sürekli söylüyoruz. Topyekûn hepsi sapıktır demiyorum (...) Ama genel olarak tarikatlarda bid'at ve hurafeler doludur. Tasavvuf ve tarikat bir yorumdur (...) Mezheb gibi bir yorumdur, sizi bağlar (...) Kimseye bir küfür ve hakaretimiz de olmamıştır. Kimseden bir korkumuz da yoktur. Güzel bir dille söylüyoruz (...) Maalesef benim dükkânıma kendini bilmez bazı insanlar geliyor. Cahiller. Geliyorlar burada ortalığı karıştırıyorlar. Biz de diyoruz; arkadaşlar bu konuyu kapatalım, ya sükûnetle oturalım veya lütfen dağılalım. Ortalığı karıştırıcı, provokatif eylemler yapmayalım. Geliyorlar maalesef burada bizi rahatsız ediyorlar (...)"

Dün gönderilen bir videoda da, halka hitab ediyordu. Bu merhûm 'derviş'ten veya 'halk filozofu'ndan kalan sözler ilginçti. Diyordu ki: '(...) Kürdçeyi yasakladılar, Kürdler gitti onların peşinden gitti. Siz kendi cellâdınıza âşık oldunuz.

Erbakan Hoca Kürdleri öldürmedi.

Tayyibci değilim, hiç bir partici de değilim. Tayyib Kürdleri katletmedi. Siz gittiniz, Kürdleri katledenlerle kol kola girdiniz.

Bakın, Tayyib Kürdlere bir sürü haklar getirdi. Kusura bakmayın, siz gittiniz, Kürdleri öldürenlerle kardeş oldunuz. Allah kimseye zulmetmez. Siz kendinize zulmettiniz. Ne işiniz vardı; Kemalistlerle kol kola olmaya (...) Biz bu dünyaya Türkçülük, Kürdçülük, Arabçılık yapmak için gelmedik. Biz Kur'an'a yapışırsak, kurtuluruz (...)'

*

Evet, Diyarbekr'in bu 'derviş' filozofundan kalan bunlar. Cinayet sanığı yakalanmış. Önceden de birçok 'âdî vak'alara karışmış birisiymiş. Sanki 'kiralık kaatil' gibi bir durum söz konusu.

'Derviş' Ramazan Hoca'ya rahmetler niyaz ediyorum.