Evet, hutbelere karışılmamalı da… Fitnelere âlet olmamaktan, hepimiz sorumlu değil miyiz?

Bu günlerde bir 'hutbe' tartışmasıdır, gidiyor. Diyarbekir'in Kulp ilçesindeki Kuba Camii'nde bir hoca, geçen Cuma günü okuduğu hutbeden dolayı, cemaat içinde bulunan ilçe kaymakamı tarafından azarlanmış ve hattâ iddiaya göre, fiziken de darb edilmiş.

'Bazı câmilerde ve namaz kılmak için değil de, kendilerini cemaate, toplumu birilerinin prensipleri-ilkeleri adına adam etmek için vazifeli bir 'güç unsuru ve odağı' olarak göstermek için câmilere müdahale etmek için gelmişçesine, bir takım küstah laikler tarafından ihtar ve tehditler sergilenir' ya, zâhirde onu hatırlatan bir tablo görüntüsü.

Ancak, konunun gerçeği ne?

Dün partisinin grup konuşmasında Devlet Bahçeli, konuşmasının son bölümünde, söz konusu hadiseye değinerek, bu hadiseyi, tabiî mecrasından saptırıp topluma başka türlü yansıtanlardan söz etti ve 'Bu üzücü hadiseyi fırsat bilip kaymakamımıza saldıran, suçlayan, hakaret eden, bu kapsamda kalem oynatıp sosyal medyadan kinlerini kusanları biliyoruz, sefil amaçlarını tanıyoruz, ancak hiçbirisine pabuç bırakmayacağımızı rehin altındaki kafalarına ve kalblerine sokmalarını da tavsiye ediyoruz. Cumhur İttifakı'na husumet duyanlar bu vesileyle saklandıkları deliklerinden dışarı fırlamışlardır.' gibi keskin ifadeler kullandı. 'Hattâ FETÖ'cülerin de ortalığa döküldüklerini' ve diğer bazı grupları da itham ettikten sonra, 'Mesele sadece bir kaymakam ile bir imam arasında geçen tatsız bir olay değildir. Pusuda bekleyip el ovuşturanların, millî birlik ve kardeşliğimizi bozmayı hedefleyenlerin provokasyonları'ndan bahsetti. Sonra da, eski bir başbakana hitaben, 'Serok Ahmet sana gelince, imamın darp edildiği yalanını servis edip peşine takılman, kaymakamımızı önyargılarının esiri olarak suçlaman şahsın ve zihniyetin adına münafıklık alametidir ve tövbe etmen temennimizdir.' diye seslendi.

Devlet Bey bu suçlamaları sert bir dille yaptıktan sonra, asıl konuya gelerek söyledikleri daha bir dikkat çekici. Şöyle diyor: 'Minbere çıkan imam, Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan hutbeyi okurken şehidlerimize rahmet içeren bölümü ne hikmetse atlamış ve es geçmiştir.

Daha önceden hutbeyi internetten okuyan şuur sahibi kulp kaymakamımız, şehidlerimize rahmet dilenen kısmın okunmadığını fark edince imamı isabetle uyarmış ve hutbenin doğru okunmasını sağlamıştır.

Daha ilginç bölüm ise, Devlet Bey'in konuşmasının bundan sonrasında. Diyor ki; 'Namazın hemen sonrasında, Kaymakamımız, bu imama 'neden mezkur bölümü okumadığını' sorunca, "Bana baskı yapılıyor, o yüzden okumadım" cevabını almış, bunun üzerine de "sen devletin imamısın, kim baskı yapabilir" diye çıkışmıştır.

Devlet Bey, daha sonra şöyle söylüyor: 'Baskı ve dayatmayla şehidlere rahmet dilememek, sonrasında, 'kaymakam şiddet uyguladı' bahanesiyle küçücük bir çizikten darp raporu almaya tevessül etmek, Müslümanca bir tavır değildir. (...) Konuyla ilgili hassasiyet gösteren İçişleri Bakanımız Sayın Ali Yerlikaya'ya da teşekkür ediyorum. (...)

*

Devlet Bey, daha sonra, '19 Ocak 2024 Cuma günü camilere gönderilen hutbenin, okunmasından imtina edilen bölümünü paylaşıyor ve o hutbede okunmayan bölümü aktarıyor ki, meselenin can alıcı noktası olan o bölüm şöyle imiş:

"Hepimize düşen, birlik, beraberlik ve kardeşliğimizden asla ödün vermemek; Din, Kur'an, Ezan ve vatan ve gibi mukaddesatımız etrafında birbirimize kenetlenmektir.

Şehidlerimizin uğruna canlarını fedâ ettikleri ulvî değerleri yaşamak ve yaşatmaktır.

Geçen hafta hain bir terör saldırısı nedeniyle vatan evlatlarımız şehadet makamına ulaştı.

İnanıyoruz ki, Rabbimizin rahmeti şehidlerimizin üzerinedir.

Onlar, kendilerine müjdelenen cennet nimetleriyle sevinmektedirler.

Şehidlerimizi ve gazilerimizi yetiştiren anne babalar başımızın tacıdır.

Onların eş ve çocukları en değerli emanetimizdir. Biliyoruz ki, Allah'ın yardımı müminlerle beraberdir ve zafer inananlarındır.

Vatanımıza göz diken, milletimize ve Ümmet-i Muhammed'e düşmanlık besleyen, Filistin'de bebek, kadın, yaşlı demeden mâsumları katleden işgalci zâlimlere gelince, onlar, mutlaka kaybedeceklerdir."

Evet, Devlet Bahçeli'nin sözleri özetle böyle. O hutbede okunmayan kısımlarım yanlışlıkla atlanmış olacağı uzak ihtimal; birbirimizi aldatmaya çalışmayalım. Ya, o imama mâlum odaklarca bir baskı yapıldığını; ya da imamın baskı yapılacağı korkusuyla böyle bir tasarrufta bulunduğunu; ya da...' sanıyorum.

*

Evet, hutbelere karışılmamalı ama ülkenin terör konusunda bu kadar hassas olduğu bir sırada, en azından camilerdeki cemaatlerin lideri durumunda olan imamlar en başta olmak üzere, bu gibi hassas konularda fitnecilerin entrikalarına âlet olmamakta hepimiz sorumlu değil miyiz?