Bir siyasetçi düþününüz ki, son 50 yýldaki en genç 'Bakan'lardan biriydi. Bunun için de ilk yýllarýnda hattâ 'Bebecan' diye nüktelere vesile olurdu. Tayyib Erdoðan liderliðinde kurulan AK Parti'nin, kuruluþundan 15 ay sonra girdiði 3 Kasým 2002 seçimlerinde büyük bir zaferi kazanarak iktidara gelmesini takiben, ekonomik konularla ilgili Bakanlýða getirildiðinde 37-38 yaþlarýndaydý ve 1968-70'lerde, Ankara- Ýlâhiyât'ta baþörtülü olarak okumasýna izin verilmeyen Hatice Babacan'ýn yakýný olmasý hasebiyle, daha bir sýcak karþýlanmýþtý.
Ve 13-14 yýllýk Bakanlýk yýllarýnda da baþarýlý bir isim olarak göze çarptý ve amma, belki de 'göze de geldi'; kendi nefsinin 'gözü deðdi.'
Bir ara, Dýþiþleri Bakanlýðý'na da getirildikten sonra. 2014'de, -Cumhurbaþkaný henüz Meclis tarafýndan seçildiðinden- Meclis Baþkanlýðý'na Erdoðan'ýn Cumhurbaþkanlýðý için imza atanlar arasýnda olduðu halde; geri planda da, önceki C. Baþkaný A. Gül'ün yeniden Cumhurbaþkaný seçilebilmesi için çalýþtýðýný, kamuoyu, onun kendi aðzýndan, kendi itirafýndan öðrendi.
Ve sonra da kenara çekilir gibi yaptý.
Amma, bir süre gözlerden uzak kaldýktan sonra.
Erdoðan Türkiye'sinin baþarýlarý kendisine söz konusu edildiðinde, 'Elbette. O zaman biz iþ baþýndaydýk.' kabilinden cümleler kurmaya baþladý.
Ve -eski baþbakan olma'nýn bir siyasî parti oluþturmaya yetebileceðini düþünen- Davudoðlu'nun 'birlikte siyaset yapmak' tekliflerine sýcak bakmadý ve o da kendi partisini kurdu. Ve sonunda da, yýllarca birlikte olduðu Davudoðlu'yla ayný partide bir araya gelemedikleri halde, her ikisi de, sýrf 'Erdoðan'ý, ne pahasýna olursa olsun, iþbaþýndan uzaklaþtýrabilmek için; Kemalist-laik çizginin özünden 1 milim bile sapmadýklarýný devamlý vurgulayan ve amma þimdilerde, 'sevgi pýtýrcýðý'na dönüþen, KK Bey ve de -bir resmî laik kutsal haline getirilen bir mezara her gidiþinde 'iman tazelediðini' belirten ve- 'iktidara geldiklerinde, bütün okullarda -Ýslâm'a aðýr saldýrý ve hakaretlerle dolu- 'Medenî Bilgiler' isimli bir kitabý ders kitabý olarak okutacaklarýný' söyleyen bir hamfendi'nin þemsiyesi atýnda toplandýlar, '6-7'li Masa' hikayeleriyle..
Ama bu da yetmedi.
Umutsuzluktan mý, yoksa muhakkak baþarýlý olmalarý gerektiðini düþündüklerinden midir, her ne sebeple ise, bilinmez; iþbu siyasetçi, yeni sezonu, 'TSK'nýn PKK kamplarýna kimyasal silâh kullandýðýný iddia ettiði için bir süredir tutuklu olup geçenlerde serbest býrakýlan 'Türk Tabibler Birliði' isimli mâlûm meslek kuruluþunun baþkaný olan bir haným doktoru, hapisten çýkýþý dolayýsýyla ziyaret ederek onunla hemderd olduðunu ifade etti.
Sonra da, 'TC'nin Kürd vatandaþlarý'nýn meselelerine dair bugüne kadar tek kelime söylememiþken, seçim yaklaþýrken. O kitlelerin aðzýna da -tipik bir makyavelist tavrýyla- bir parmak bal sürmekten seçim zaferi hayal etti.
Ama, bu da yetmedi.
Müslüman halkýmýzýn gurur kaynaðý olan ve sadece ülke içinde deðil, dünya kamuoyunda da son birkaç yýldýr, hayret ve hayranlýkla söz konusu edilen ve Türkiye'de 'BAYKAR' isimli bir teknolojik araþtýrmalar þirketinin üretimlerinden ÝHA, SÝHA gibi, 'silâhsýz ve silâhlý insansýz hava araçlarý' ve onlarýn devamý olan ATAK helikopterleri, Tayfun füzeleri ve son olarak da, 'Kýzýlelma' ismiyle havalandýrýlan pilotsuz savaþ uçaðý üzerine, bu ileri teknoloji ürünlerinden içerde ve dýþarýda rahatsýz olan çevrelerin avukatlýðýný yapmak istercesine; bu eski Bakan ve de þimdi bir parti lideri olarak, 'bu þirketin, serbest rekabete aykýrý olarak devlet tarafýndan desteklendiði'ne ve 'Devletin tüm imkânlarýnýn tek þirkete aktarýldýðý'na dair suçlamalar yapmaya baþladý.
Bu suçlamayý BAYKAR Þirketi'nin temsilcileri kesin bir dille yalanladýlar ve 35-40 senedir faaliyette olan þirketlerinin, Devlet'ten tek kuruþ bile destek almadýklarýný açýkladýlar.
*
BAYKAR Þirketi'nin temsilcisi Halûk Bayraktar, 'Ülkemizde, 20 yýl önce bu alanda çalýþan 17 firma vardý, þimdi 2 binin üzerinde.' diyor.
BAYKAR'da ise, þimdi, 3500 genç mühendis çalýþýyormuþ. Yani oldukça büyük bir þirket.
Nasýl olmasýn ki, þu son bir sene içinde 27 ülkeye satýlan ÝHA ve SÝHA'larýn ihracat bedeli 4 milyar dolarý aþýyor.. Ve bu silahlar sadece Azerbaycan'ýn, -baþta Karabað mýntýkasý olmak üzere- yüzde 20'sinden fazlasýný 30 yýldýr iþgalinde tutan Ermenistan'ý dize getiren silâhlar olarak sivrilmedi; ileri teknoloji ürünleri olan en geliþmiþ savaþ uçaklarýný bile etkisiz hale getirecek üstün kabiliyetlerle donanýmlý olduðu ifade olundu.
Þimdi, 13-14 sene Bakanlýk yapan siyasetçi kiþinin BAYKAR'la uðraþmasýný nasýl yorumlamalý?
BAYKAR Þirketi'nin kamuoyunda en bilinen ismi Selçuk Bayraktar. Ve Selçuk Bayraktar'ýn o kiþi nazarýndaki en büyük kusuru, herhalde, Baþkan Erdoðan'ýn damadý olmasý.
Bu siyasetçi kiþiye düþen, BAYKAR Þirketi'nin net açýklamasýna karþý, iddialarýný belgelendirmektir. Ama o bu konuda günlerdir, susuyor. Çünkü maksadý, Erdoðan'a çamur atmak. Bundan siyasî menfaat devþirmek.
Esasen bunu gizlemiyor da. Açýkça, 'Ýktidarýn en güçlü propaganda dayanaðýnýn iþbu ÝHA, SÝHA ve diger ileri teknoloji ürünleri olduðunu' söylüyor. Öyleyse, bu propaganda imkânlarýna çamur atmak, cîfe sýçratmak gerekiyor.
Yani, meselesi, ÝHA'lara, SÝHA'lara karþý olmak deðil. Nitekim, kendisi de, 'Bunlara dokunacaðýz..' diyor. Öyle ya, (haydi, düþmanýn veya hasmýn demeyelim, biraz hafifletelim) rakibin, 'en güçlü olduðu' noktalarý vurmak, klasik savaþ taktiklerindendir. Evet, düþmanla veya rakible mücadele etmek veya savaþmak için, akýllýca bir yol. Ama 'selîm akýl mahsulü olmayan bir yöntem' dersem, yarasý olmayan gücenmesin.
*
Tayyib Bey, böylesi kiþilerle bile baþarýlý olabilmiþ. Davudoðlu da bir süre önce, Erdoðan'a hitaben, 'Biz olmasaydýk, sen bir hiçtin!' demiþti.
Utanç verici bir siyaset, bu.
Sýrf rakibi, hattâ hasým gibi, düþman gibi gördükleri bir Tayyib Bey'i yýpratmak için, her yolu mübah görmek.
Enver Paþa da hâtýratýnda, Manastýr'da askerî mekteblerde henüz öðrenciyken, 'Sultan Abdulhamîd giderse her þeyin düzeleceði'ni sanýyorduk demiþti.
Hz. Ali'nin de, kendisine karþý çýkanlarýn entrikalarýna karþý, 'Eðer Allah korkusu olmasaydý, ben de yapardým, bu entrikalarý.' dediði rivayeti aktarýlmýþtýr.
*