Evvel ki akþam, Fatih'de, Ali Emirî Kültür Merkezi'nde 'Afganistan'daki Son Geliþmeler' üzerine yapýlan açýk oturumda anlatmaya çalýþtýklarýmý, bazý okuyucularýn mesajlarýndaki sorulara da cevap mahiyetinde olacaðýndan burada tekrarlamak faydasýz olmasa gerek.
Önce þunu belirtmek gerekiyor: 'Ýslâm Dünyasý / Ýslâm coðrafyasý' gibi isimlendirmeler bizim merâmýmýzý anlatmakta yeterli olmuyor ve hattâ kendimizi anlatmaya çalýþýrken, mantýken zorlanacaðýmýz yanlýþlara da götürüyor. Çünkü, Ýslâm belirli bir zaman ve mekâna, sýnýrlý bir coðrafyaya ait ve baðlý bir din deðil, Hz. Âdem'den beri bütün 'Enbiyaullah /ilâhî peygamberler eliyle ve bütün insanlara, nasýl yaþamalarý gerektiðine dair, Hâlýq-ý Zül'Celâl'in emirlerinin gönderildiði cihanþumûl bir din olup, tabiatiyle bütün zaman ve mekânlara, coðrafyalara, bütün insanlara hitab eder.
Bu yüzden Müslümanlarýn ekseriyette yaþadýðý mânâsýnda kullanýlmak üzere, Ýslâm coðrafyalarý deðil, 'Müslüman coðrafyalarý' ibaresini kullanmanýn gerekliliði, herhalde anlaþýlmaz deðildir.
Ve biz Ýslâm Milleti olarak, Müslüman coðrafyalarýnýn her bir yerinde ve hattâ , Müslümanlarýn ekseriyette yaþamadýklarý yerlerde bile, Müslümanlarýn ve mazlumlarýn nerede bir acýsý, sancýsý varsa; nerede bir, 'Yâ eyyuh'el- Muslimûn...' (Ey Müslümanlar!) diye bir feryad ve yardým talebi yükselirse, Ýslâmî hassasiyet ve þuûr sahibi her bir insanýn, o acýlara ve feryad ve yardým taleplerine ilgisiz kalamayacaðý izahtan vârestedir. Çünkü, bir bedenin neresinde bir acý, sancý varsa, nereye bir diken batarsa; onun, Ýslâm Milleti'nin bedeninin bütün hücrelerinde hissedilmesi gerekir. Eðer bu olmuyorsa, o zaman, o bünyede, ciddî bir hastalýk var demektir.
*
Bu tesbiti yaptýktan sonra...
Belirtelim ki, Afganistan'da ortaya çýkan ve hele de 27 Nisan 1978'de bu ülkede komünist darbeden bu yana Sovyet Rusya ve 11 Eylûl 2001'de B. Amerika'da meydana gelen korkunç saldýrýlar bahanesiyle de Amerikan emperyalizminin saldýrýlarý altýnda geçen 45 yýla yakýn bir süre sonunda, emperyalist güçlerin, askerî yollarla netice alamayacaklarýný görüp kaçmalarýndan, her Müslüman, her halde bir de þükür duasýna gider, mesrûr olur.
Bugün Afganistan'da yaþanan durum budur ve bu neticenin elde edilmesinde bu uzun soluklu mücadele ve savaþ yýllarý boyunca, Ýslâmî niyetlerle kan ve can veren herkese de teþekkür ile, minnet duygularýmýzý ifade ve þehîdleri rahmetle yâd ederiz. Ve bugün, bu zafer, Tâlibân kadrolarýna nasib olmuþtur. O kadrolar da bu zaferin aðýr sorumluluðunun idrakinde olurlar ve kaçýnýlmasý zor olmayan hatalardan Ýslâmî hükümlerin asýl rûhunu kavrayarak teenni ile kaçýnýrlar ve geçmiþte, nice mücahid teþkilatlarýnýn erimesine yol açan hatalarý iþlemezler, Ýnþaallah...
*
Ancak, bu noktada, baþka coðrafyalardaki Müslümanlarýn da kendi rahatlarýndan fedakârlýkta bulunmadan, o zaferler üzerinde hak sahibi edâsý taþýmamalarý ve hele de son 40 küsur yýldýr kan ve ateþ içinde kavrulmakta olan Afganistan Müslümanlarýndan çok büyük beklentilere girmemeleri gerekir. Hele de heyecan ve hayallere kapýlmadan..
Afganistan'ýn çetin meseleleri vardýr, bugün.. Halkýn üçte birinin, bir öðün sonra ne yiyeceklerine dair bilgi ve zahireleri yoktur ve Afganistan halkýnýn yüzde 70'inin de dünyadaki fakirlik ve yoksulluk çizgisinin altýnda bir hayat sürdükleri biliniyor. Bu durum gerekçe gösterilerek, geçmiþteki yerli yerli ve hemen tamamý, emperyalist-þeytanî güçlerin bir 'emir eri' gibi hareket ettikleri bilinen yerli yöneticilere suçlama yapýlabilir ve yapýlýyor da, ama, artýk feryad etme durumunda deðil, çözümler üretme mevkiindeyiz.
*
Bu noktada heyecan ve hattâ hayallere kapýlarak, ideal uygulamalar beklentisi içinde olmanýn getireceði hayal kýrýklýklarýný unutmamalýyýz. Unutmayalým ki, biz Müslümanlar son 300 yýl boyunca askerî ve sosyo-ekonomik elveriþsizlikler içinden 100 yýl önce tam bir çöküþ yaþadýk ve amma, ondan sonra, külleri içindeki iman kývýlcýmlarýyla hayata tutunmanýn yeni ateþlerini yaktýk ve birçok Müslüman coðrafyalarýnda beklenmeyen direniþler sergiledik..
Evet, amma.. 'Allah'u Ekber!' diye baþlatýlan mücadelelerin sonunda; bölgecilik , mezhebçilik, kavmiyetçilik, bilgisizlik ve tecrübesizlik veya boþ hayallere umut baðlamanýn neticesi olarak, öyle iç hýyanetlerle öyle hayat tarzlarýnýn pençelerine düþtük ki.. Hangisini sayalým?
1920'lerde Anadolu Müslümanlarýnýn mücadelelerinin; 1947'de sýrf, Ýslâmî esaslara göre yaþamak hayâliyle Hind Müslümanlarýnýn büyük bir kýsmýnýn kurduklarý Pakistan uygulamasýnýn; 1954-61 arasýnda Fransýz emperyalizmine karþý þanlý direniþlerinde 1,5 milyon kurban veren Cezayir Müslümanlarýnýn; ve Ýran'da on milyonlarýn 'Allah'u Ekber!' diyerek ve dünyayý titreterek 1979 baþýnda eriþtikleri inkýlab hareketinin ve Mýsýr'da Müslümanlarýn büyük ümidlere kapýldýklarý büyük deðiþikliklerin ve diðer nice örneklerin sonunda nereye vardýðýný ve bugün yeni-yeni tekrar ayaða kalkýþ çabalarýnýn bile ne gibi iç ve dýþ entrikalarla tekrar tökezletilmeye çalýþýldýðýný, evet bunlarý unutmayalým.
Bu durumda, hepimiz bulunduðumuz yerde, kendimizi, inandýðýmýz aslî deðerlerimizin korunmasý ve hayata uygulanmasý mücadelesi siperinde birer 'Allah eri' olarak görmemiz gerekiyor..
Buna var mýyýz?
*