Üniversitede okuyan bir genç, evvelki akþam þöyle diyordu:
'Marmaray' metrosunda, Kartal-Pendik taraflarýndayken, tipik bir 'laik-sosyetik kadýn', yanýmda oturan ve -Suriye'li olduðunu düþündüðüm bir anne ve çocuðuna- küstahça, 'Sizin oturma hakkýnýz yok, kalkýn oradan!' diye zorbaca emredince, o yavru ve annesi, yüzlerinde beliren acý tebessüm ve eziklik duygusuyla, hemen kalkacak oldular ve ben çocuðun elinden tutup, 'Oturun! Kalkmayýn.' deyince, o kadýn da sonra oradan uzaklaþtý.'
Evet, bir genç kardeþin bizzat yaþadýðý bir sahne.
*
Dün akþam üzeri, 19.00 civarý, Fatih Câmii'nin yakýnýnda, Fevzipaþa Caddesi üzerindeki otobüs duraðýnda 40-50 kadar yolcu, belediye otobüsü bekliyor. O saatlerde bu kadar yýðýlma tabiîdir. Çünkü, farklý yerlere gidecekler için, oradan 6-7 hattýn otobüsleri geçiyor.
Genç bir sosyetik kýz, orta yaþlý iki hanýmýn, 'Beklemekten ayaklarýmýza kara su indi.' þeklindeki yakýnmalarýna hemen cevabý yapýþtýrýyor: 'Açtýlar kapýlarý, aldýlar bu kadar göçmeni. Olacaðý buydu.'
Ona hemen orada, 'Haným kýz, biz 40 yýl öncelerde, bu saatlerde taa Sultanahmed taraflarýndan buralara otobüs yokluðundan ve trafik týkanýklýðýndan dolayý yürüyerek gelirdik ve o zaman, Ýstanbul'un nüfusu 6 milyon civarýndaydý, göçmen konusu da yoktu. Þimdi ise, trafik o zamanki kadar kilitlenmiyor ve otobüsler de geliyor.' diyeceðim, ama, anlýyorum ki, o gibi tipler otobüs duraklarýnda çingar çýkarmak için, 'tetikçi' olarak tutulmuþlar.
Ýçimden 'Lahavle...' çekerek teðet geçiyorum.
*
Son zamanlarda sosyal medyada öyle haberler üretiliyor ki, her olumsuzluk neredeyse 'Sýðýnmacýlar' denilen kesime nisbet ediliyor. Sonra anlaþýlýyor ki, öyle bir þey yok!
Yani, bu konuda valilikler ve güvenlik birimleri, çok daha hýzlý hareket etmeli ve halkýmýz aydýnlatýlmalý.
Hatýrlayalým... 2-3 sene önceydi, güney illerinden bir-kaçýnda bir takým kavgalar çýkmýþ ve saldýrganlarýn 'filân ülkeden gelen sýðýnmacýlar olduklarý' ileri sürülmüþ ve tahrik edilen kitleler de gecenin karanlýðýnda, 'sýðýnmacý' denilen insanlarýn dükkanlarýný tahrib etmiþlerdi. Sonra ise, o tahrik ve tahriblere gerekçe gösterilen sýðýnmacýlarýn o kavgayla hiçbir ilgisinin olmadýðý anlaþýlmýþtý.
'Sýðýnmacý'lar arasýnda gösterilen bazý saygýsýz, küstah veya özel olarak karýþýklýk çýkarmak için gelmiþ- gönderilmiþ tiplerin ise, hemen sýnýr dýþý edildikleri resmen de açýklandý. Nitekim, bu zamana kadar, bu gibilerden 20 binden fazla kiþinin derhal gönderildikleri evvelki gün bizzat Cumhurbaþkaný tarafýndan açýklandý.
Evet, bu hadiselerin ardýnda, kesinlikle bir takým tahrik tezgâhlarýnýn olabileceði, ilk göz önünde bulundurulmasý gereken bir husustur.
*
Ve mâlum bir muhalefet lideri, evvelki gün, partisinin Meclis Grubu toplantýsýnda konuþuyor ve
'Sýðýnmacýlar konusunda toplumsal bir tepki oluþmuþsa, bu çok tehlikelidir, bunu kaþýmamalýyýz, milletimizin alnýna ýrkçýlýk lekesi düþmemelidir.' vs. gibi laflar etmez mi?
'Rabbim, Sen sabýr ver!.' diye Allah'u Teâlâ'ya sýðýnýyorum.
Çünkü, bu konuyu yýllardýr kaþýyan ve, iç huzuru dinamitlemek isteyenler korosunun lideri kendisi deðilmiþ gibi konuþuyor þimdi...
Evet, bu fitne ateþinin ilk kývýlcýmlarýný o KK beyefendi yakmamýþ mýydý?
Bu durum, yangýn kundaklamasý yapan kiþinin, sonra da, 'Yangýn vaaar!' diye haber vermesi gibi, traji-komik bir þahsiyet çarpýklýðý deðilse, baþka nedir?
Þimdi, bu kiþinin, 'Aman kaþýmayalým.' deyip 'sûret-i hak'tan görünmeye çalýþmasý, halktan bazý kimselerin geçmiþi unutmuþ olmasý ihtimalinden faydalanmak istemesinden ve de sonucundan korku duymasýndan deðil mi?
*
Diðerleri de mâlûm...
Evet, kiþiler ebeveynlerinin veya çocuklarýnýn suçlarýndan dolayý suçlanamazlar, suçlar þahsîdir, ama, 27 Mayýs 1960 Askerî Darbesi'nin en genç darbeci subaylarýndan, 27 yaþýndaki bir yüzbaþýnýn oðlu olan bir kiþi, þimdi milletvekilive de Prof. titriyle, sosyal bünyemize zehir þýrýnga edip, her türlü tahriki, en seviyesiz, saldýrgan ve tahrib edici yalanlarla da besleyerek davranýrken, darbeci babasýnýn bir þeyler tevârüs ettiðini tedaî ettirmiyor mu /çaðrýþtýrmýyor mu?
Hele bir siyasetçi lider var ki, analýk duygu ve sorumluluðunu herhalde sadece kendi yakýnlarý için taþýyor. O kadar zâlimâne çözümleri gösteriyor; 'Bu sýðýnmacýlarýn gidiþlerini kolaylaþtýracak ve burada kalmalarýný zorlaþtýrýcý tedbirler geliþtirmeliyiz.' diyor. Sanki, o insanlar bir iç-savaþtan kaçmamýþlar gibi.
'Yazar-çizer' taifesinden bazý 'muhafazakâr' lar ise, 'Bu iþler 'Ensar-Muhacir' söylemleriyle çözülemez.' diyor.
Halbuki, belki de en etkili çözüm yolu, o Ýslamî terimlerin hakkýný vermekten geçiyor ve halkýmýzýn büyük ekseriyeti, o mazlûmlara o hassasiyetle bakýyor ve sessizce sahib çýkýyor.
*
Burada mukayeseli bir hatýrlatma yapalým.
Türkiye ve Almanya'nýn nüfusu birbirinin neredeyse ayný. Ve orada, sadece Türkiye'den 4 milyon insanýmýz bulunuyor. TC kökenli bu kitleden daha fazlasý da, diðer ülkelerden, tamamý 10 milyona yakýn yabancý..
Özellikle düðün taþkýnlýklarýyla, Alman sosyal bünyesini diðer yabancýlardan daha fazla rahatsýz eden TC kökenli bu insanlar aleyhine, hele de sosyo-ekonomik sýkýntýlarýn arttýðý dönemlerde, sokakta, veya duvar yazýlarýnda ve medya organlarýnda saldýrgan ifadeler yükseldiði zaman, Türkiye kamuoyunda ve medya organlarýnda, 'Almanya'da yükselen ýrkçýlýk'tan þikayet edenleri hatýrlayalým.
O çevrelerin, , Türkiye'de muhalefetçe yükseltilen 'ýrkçý' yaklaþýmlar konusunda hiç itiraz etmeyiþleri, bize oyunun içinde baþka nice oyunlarýn ve de uluslararasý entrikalarýn olduðunu- olabileceðini de düþündürmeli deðil mi?
*