'Özgürlük, eşitlik, insan haklarına saygı...' vs. deyince, Türkiye'de bu konularda ihlâller olduğuna dair, 'özgürlük, insan hakları havarisi' rolüne soyunup resmî bildiriler yayınlayan, Amerikan emperyalizminin, Türkiye'nin, kendi hava sahasını savunmak için Rusya'dan satın aldığı 'S-400' füzeleri konusunu hâlâ da hazmedemediği ortada... Ki, Türkiye bu alandaki savunma boşluğunu gidermek için Amerika'dan istediği 'Patriot ve emsali savunma silahları'nı alamayınca, bu ihtiyacını Rusya'dan satın alarak gidermişti.
Son olarak, Amerikan CBS televizyonunu muhabirinin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, 'Türkiye daha fazla S-400 sistemi satın alacak mı?' sorusuna, Erdoğan'ın (ağzına sağlık...) çok net bir şekilde, 'Evet... Ne tür savunma sistemlerini, hangi ülkeden, hangi seviyeden aldığımıza- alacağımıza kimse müdahale edemez; kimse karışamaz. Bu kararları sadece biz veririz!' cevabını vermesi, Amerikan kamuoyunda yadırganmış... Çünkü, CBS, 'Erdoğan ABD'ye meydan okuyor' şeklinde tahrik edici bir değerlendirmeyle sunmuş..
Halbuki burada bir meydan okuma değil, bir 'hakk'ın, eğilip bükülmeden, şahsiyetli bir şekilde beyan edilmesi söz konusudur.
*
Hatırlanacağı üzere, Türkiye ile Amerika, 'F-35' savaş uçaklarının ortak yapımı için anlaşmış, ve Türkiye'nin ilk imâlâttan satın almak istediği 'F-35'ler için 1,5 milyar dolar civarında bir parayı da peşinen vermişti. Ama, sonra Amerika tarafı, Türkiye'yi, 'F-35' projesinden çıkarmış ve dahası, peşin aldığı o meblağı da iade etmemişti. Yani, tam bir dolandırıcılık ve eşkıyalık...
*
Gerekçesi de ne mi?
Efendim, 'Türkiye NATO üyesidir, NATO envanterinde olmayan silâhları kendi silah envanterinde bulunduramaz' imiş.. Rus S-400 sistemi, F-35 jetlerinin uçmasına tehlike oluştururmuş..
*
Haydi, -NATO üyesi Yunanistan'ın himayesinde olan- Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin NATO üyesi olmadığı için, S-300 füzeleri almasına itiraz etmediğiniz bahanenize inanır gibi yapalım. Ama, Yunanistan'ın aynı S-300 füzelerine sahib olmasına veya 1990 öncesinde Doğu Bloku ve Varşova Paktı üyesi ülkelerinden iken, -Sovyetler Birliği'nin çökmesinden sonra-, NATO üyesi olan Çekya, Polonya, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelerin ordularında da, hâlen de S-300 füzeleri bulunduğu halde, buna göz yuman Amerikan emperyalizminin karın ağrısının sebebini bilmiyor değiliz.
*
15 Temmuz 2016 gecesi, o kanlı darbe hıyanetinin ilk saatlerinde, Amerika'nın Birleşmiş Milletler'deki baş temsilcisi olup, sonra Trump'ın Ulusal Güvenlik Başdanışmanlığı'na da getirilen John Bolton, FOX isimli Amerikan TV ekranında, '-Türkiye saatiyle 23.15 civarında-'Evet, Türkiye'de bir askerî hareket söz konusu... Eğer askerler kazanırsa, laiklik güçlenecektir. Erdoğan kazanırsa, o zaman da laiklik zayıflayacaktır. Ve ben, Erdoğan devrilirse, onun için gözyaşı dökmeyeceğim. Çünkü, o Türkiye'yi İslam Devleti'ne götürüyor ve ayrıca, o, Amerika'nın da dostu değil!.' diyecekti.
Ve o darbe hıyaneti, Allah'ın izni ve halkımızın yüzlerce kurban vermek pahasına, karşı çıkması, o fitne ve hıyanet ateşinin söndürülmesi karşısında, NATO üyesi ve Türkiye'yle -güyâ- 'müttefik' olan ülkelerin hükûmetlerinin üzüntülere gark olmaları ve ancak aylarca sonra, 'Evet, sizinle dayanışma içinde olduğumuzu belirtmekte geciktik..' demeleri, unutulacak şeyler miydi?
*
Hattâ, komşu ülkelerden birilerinin de, sonraları, 'o darbenin başarısız olması için dua ettik...' yalanını yayanların, daha o ilk saatlerde, o darbeyi, resmî internet sitelerinden 'Türkiye ordusu, Erdoğan'ı devirdi..' diye sevinçle verip, yarım saat kadar sonra da, 'Erdoğan niçin devrildi?' başlığıyla yaptıkları yorumda, 'suç' olarak, John Bolton'la sözbirliği etmişçesine, 'Çünkü, o Halifelik ve Yeni Osmanlılık siyaseti uyguluyordu...' dedikleri bilinmiyor mu?
*
Başkan Erdoğan'ın, New York'ta geçen hafta katıldığı BM Genel Kurul toplantısından dönüş yolunda yaptığı açıklamalarında, Amerika'nın, 'Afganistan'dan kaçacak olanlara Türkiye'ye sınırlarını açması'nı direktif verircesine laflar etmesine değinip, 'Afganistan konusunda bir bedel o ödemesi gereken, başkası değil, Amerika'dır..' demesi, ve 'Türkiye aleyhinde kanlı eylemleriyle bilinen bir takım terör örgütlerine her türlü silahların, araç ve gereçlerin ve malî yardımları veren Amerika'yla ilişkileri, 'Bunlar hayra alâmet değil...' diyerek açıkça eleştirmesi, evet, Amerikan emperyalizminin ve benzerlerinin kabul edebileceği bir tavır değildir.
*
NOT: Ankara'da bir okulda, güyâ 'din dersi' vermek için ücretli öğretmenlik yapan bir kişi, ülkenin hassas konularından mezheb farklılıklarını kaşımak ve kanatmak istercesine, 'Hz. Ali'yi sevmemeliyiz...' gibi câhilce değil, hattâ haince laflar etmiş ve derhal işine son verilmiş. Valilikçe...
Bu nasıl bir mantıktır?
Hz. Ali'ye saygısızlık yapabilecek aklı başında tek bir 'Sünnî Müslüman' gösterilemezken, böylesine hain sözler, sünnîlik adınaymış gibi ve gerçekteyse, bir fitne ateşi yakmak için, câhillikle söylenmiş havasında, hıyanet için sergilenmiş olmaya.
Bu vesileyle belirteyim ki, İran'da etkili bir makamda olan bir dostum, geçen hafta, Erdoğan'ın farsça alt yazılı bir videosunun videosunu gönderdi.. 'Bu nasıl olur?' hayretiyle...
Anlaşılıyor ki, bu video İran'da epeyce paylaşılmış.
O videoda, altta kocaman harflerle 'Paralel ile Mücadele' yazısı vardı ve Erdoğan, anlaşılıyor ki, 'FETÖ' denilen mâlûm örgütle ilgili konuşuyor, 'Bunlarda taqıyye var, iftira var, yalan var, fitne-fesad var...' diyordu.
Ancak, farsça alt yazıda, Erdoğan'ın 'Bunlar' diye işaret ettikleri, 'şiîler' olarak yansıtılmış, tam bir şeytanlıkla..
Videoyu gönderen dost'a, o şeytanlığı gösterdim, teşekkür etti.
Sadece çirkin değil, haince şeytanlıklar tezgâhlanmak isteniyor.
*