‘Bizim olmayacaksa, Roma'yý alevler yutsun!' diyen Neron'un yeni takipçileri...

'28 Þubat 1997 Askerî Darbe Zorbalýðý'nýn 25. Yýldönümü'nde bir araya gelip, mevcud yönetim yapýsýný deðiþtirmek için neler yapacaklarýný açýklayan muhalefetin 'yeni' dedikleri plânlarý, eski ve bayatlamýþ konular... Daha da ilginç olaný, dünya, Rusya saldýrganlýðý altýnda ezilen Ukrayna trajedisini Amerikan mantýðýyla seyrederken, bizdeki muhalefetin o hususta hiç kendilerine aid bir görüþleri yok... 1700 yýl öncelerde, 'Bizim olmayacaksa, Roma'yý alevler yutsun...' diyen Ýmparator Neron mantýðýyla bakýyor gibiler...

*

HT'den M. Bardakçý, 4 Mart tarihli ve 'Savulun, Ýttihadçýlar geliyor!' baþlýklý yazýsýnda, 'CHP, SP, GP, ÝP, DEVA ve DP'nin genel baþkanlarýnýn, 28 Þubat günü programlarýný açýklamalarýný, '1902 ile 1907'de Paris'te yapýlan Jöntürk Kongreleri'nin Üçüncüsü olarak niteleyip, "Abdulhamîd gitsin de, gerisini sonra düþünürüz" havasýnýn tekrarlandýðýný söylemiþti. Bardakçý devamýnda olanlarý da özetliyordu:

'Türkiye'de bütün bu felâketlere raðmen "hürriyet" çýlgýnlýðý devam ediyor ve herkes aklýna geleni söyleyip duruyordu ama, 1912'de yapýlan seçimler, (...) tarihe "sopalý seçim" diye geçti. Ýfrat hâlini alan (...) özgürlük hevesi de nihayet, "Sýktýnýz artýk!" diyen Ýttihad ve Terakki'nin yine sopasýyla noktalandý! Ýttihadçýlar 23 Ocak 1913'te Bâbýâli'yi basýp Harbiye Nâzýrý'ný (Nâzým Paþa'yý) öldürdüler, Sadrâzam Kâmil Paþa'yý kafasýna silâh dayayarak istifa ettirdiler ve iktidar oldular. (...) Ama cinayetler son bulmadý, hattâ Sadrâzam Mahmud Þevket Paþa bile katledildi ve bu hadise özgürlüklerin sonu oldu.

Sonrasý ise mâlûm... Birinci Dünya Savaþý, maðlubiyet ve imparatorluðun elimizden gitmesi...'

*

Evet, yakýn tarihi derin vukûfiyetle tahlil edenlerden Bardakçý'dan özetlediðimiz bu tablonun günümüzde tekrarlanmamasýný dileriz.

Ama, özellikle, 120 yýl öncelerde tezgâhlanan Jöntürk / Ýttihadçý entrikalarýna Ýslâmî kimlikleriyle bilinen M. Âkif, Babânzâde Ahmed Naim, Elmalýlý Hamdi, Saîd Nursî, Muhammed Þemseddin (Günaltay) vs.nin âlet oluþlarýnýn, bugün de Davudoðlu, Babacan ve Karamollaoðlu gibilerce tekrarlanacaðý beklenir miydi?

*

Ve bir-kaç NOT:

1- Doðu Türkistan'da Çin rejiminin Müslüman halka yaptýðý zulümlerin, geçmiþteki komunist liderlerin zamanýndakinden de þiddetli olduðu açýk...

Çin Lideri Þi Cinping, Müslüman bölgelerinde Ýslâmî sembollerin hâlâ da ayakta kalmýþ olmasýný, geçmiþte iyi mücadele edilememiþ olmasý þeklinde deðerlendirip minarelerin, hilâl sembollerinin, Arab harfli yazýlarýn yok edilmesi yönünde uygulamalar baþlatmýþ. Bu uygulama, Müslüman halka uygulanan her türlü zulümlerin üstüne tüy dikmek mesâbesinde...

Doðu Türkistan, Çin'in iþgal ve gasbýna uðramýþ bir mazlum Müslüman diyarý... Ve milyonlarca Müslüman da esir... Ama, o Müslümanlarýn kalblerini, beyinlerini esir alamadýlar.

Bugün Müslüman coðrafyalarýnda okuyan Doðu Türkistanlý birçok genç kardeþlerimiz var ki, onlar, hangi ülkede olduklarýný bile gizlemek zorunda kalýyorlar ve kendi aileleriyle -onlara bir zarar gelmemesi için- bir tlf. baðlantýsý kurmaktan bile kaçýnýyorlar.

Ýnsan haklarý ve özellikle mülteci haklarý alanýndaki çalýþmalarýyla bilinen Av. Gülden Sönmez kardeþimizin öncülüðünde, Ýstanbul- Sarýyer'deki Çin Baþkonsolosluðu önünde yarýn (8 Mart Salý günü) saat 11.00'de, Dünya Kadýnlar Günü'nün muhtevâsýna Çin'deki Müslüman kadýnlarýn itiraz feryadlarýný, Çin makamlarýna duyurmak isteyen bir program hazýrlanmýþ bulunuyor. Ýlgisiz kalýnmamasý gerekiyor.

2- Özgürder'in 26 Þubat Cumartesi akþamý, 28 Þubat 1997 Zorbalýðý'nýn 25. yýldönümü vesilesiyle, Ali Emirî Kültür Merkezi'nde Hülya Þekerci, Betül Üzer ve Zehra Çomaklý -Türkmen haným kardeþlerimizin, o dönemdeki tesettür yasaðýna karþý verilen mücadeleler çerçevesinde yaptýklarý deðerlendirmeler ve bugün gelinen noktalara dair tesbitleri oldukça ilginçti.

Genç nesilleri kuþatan twitter, instagram, facebook vs. iletiþim imkânlarýnýn kötüye kullanýlmasý hasebiyle günümüzde hattâ Ýslâmî kaygýlar taþýyan ailelerin -her iki cinsten- çocuklarýnýn karþýlaþtýklarý sosyo-psikolojik problemlere ve anne-babalarýn nasýl tepkiler vermesi gerektiðine dair deðerlendirmeler son derece çarpýcý ve faydalýydý.

3- Müslümanlarýn tamamýný ilgilendiren bir tarihî-siyasî kurum olan Hýlâfet'in 3 Mart 1924'te 'Meclis'in manevî þahsiyetince temsil ediliyor...' kurnazlýðýyla kaldýrýlmasý dolayýsýyla 'fakîr'den de istenen kýsa bir deðerlendirmede ne söylenebilirdi?

Tarihte uzuuun asýrlar çok mükemmel iþletilememiþ olsa bile, o kadar önemli bir kurumun ýslahý yine de mümkün idi.

Bugün, iki milyara yaklaþan dev nüfusuyla insanlýðýn yaklaþýk dörtte birini oluþturan dünya Müslümanlarýnýn, Ýslâm Milleti'nin saflarýndan Ýslâm adýna her kafadan bir ayrý ses çýkmasý, baþsýz bir kalabalýk haline düþürülmüþ olmasý yüzündendir. Bugün, telâffuzundan bile korkulan bu kurumun adý, Hýlâfet mi, Riyaset /Baþkanlýk mý olur veya baþka bir þey mi olur, ama, 'bütün Müslümanlar adýna nihaî ve baðlayýcý sözü söylemek' yetkisini haiz bir kurumun oluþturulmasýnýn gerekliliði açýktýr. Ancak, bu konu önce beyinlerimizde çözümlenmeli...

4-Büyük bir tefekkür, duygu adamý ve þair olarak tanýdýðým ve 20 sene öncelerde vefât eden merhûm Ali Ulvî Kurucu, doðumunun 100. Yýldönümü dolayýsýyla, geçen hafta Yazarlar Birliði'nin Ýstanbul Þubesi'nde ve Birlik Vakfý'nýn Çemberlitaþ'taki merkezinde yapýlan programlarla anýldý.

Her iki toplantýda yapýlan deðerlendirmeleri, ve özellikle Prof. Mahmûd Kaya hocamýzla, Ýsmail Kahraman aðabey ve merhûm Ali Ulvî Kurucu'nun torunu Prof. Mustafa Âsým Küçükaþçý'nýn konuþmalarýný uzun uzun aktarmak isterdim...