Nurettin Topçu: "Bize bir insan mektebi lâzım" der ve o mektebi şöyle tarif eder: "...bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlâkî değeri olduğunu tanıtsın, hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın, vicdanlarımıza her an Allah'ın huzurunda yaşamayı öğretsin. Bu mektepte.... onun yetişenleri sadece bir memur değil, örnek insan olacaklardır..."
İnsan kıymet verdiği, önemsediği bir şeyin aslında buna değer olmadığını anladığında büyük bir hayal kırıklığıyla adeta bir travma yaşar ya... İşte bugünlerde Boğaziçi Üniversitesi bize benzer duygular hissettirmekte.
Uzun yıllardır ülkemizin seçkin eğitim kurumları arasında olduğu kabul edilen Boğaziçi Üniversitesinde son zamanlarda yaşanan, eğitimle uzaktan yakından alakası olmayan olaylar bizi hayal kırıklığına uğratıyor.
Gençliğin ruh dünyasında, fırtınalı ve delikanlı zamanlarında, anlamlandıramadığı boşluklar oluşur ve bunlar sağlam malzemeyle doldurulmadığı takdirde çoğu zaman yanlış adımlar atılır ve telafisi mümkün olmayan zararlara sebep olunur.
Gençlerimiz, bilimden uzaklaşarak, ideolojik fırtınaların oluşturduğu dalgalarla boğuşuyor.
Osmanlının son dönemlerinde olduğu gibi gençlere yabancı eğitim ve ideolojiler aşılandıkça kendilerini asıl zannedip, milletin meşru otoritesine başkaldırırlar. Anlaşılan Boğaziçi'nde böyle bir durumla karşı karşıyayız.
Üniversitede sadece bilim üretilmez, kültür de üretilir. Hangi ülkede olursa olsun, öğrencilerin kendi kültürlerine yabancı olmamaları, sevgiyi ve saygıyı da öğrenmeleri gerekir. ABD'de yabancı öğrencilere bile ağırlıklı bir şekilde Amerikan kültürü aşılanır. Ta ki okudukları ülkeye yabancı olup dikleşmesinler?
Üniversitelerin kurulmasındaki asıl amaçlardan biri, ülkeyi muasır bir medeniyet haline getirmek için bilgili ve kültürlü insanlar yetiştirmektir. Taş devri insanları gibi eline taş alıp, ideolojik düşmanlıklarla yarı çıplak şekilde etrafına zarar vermekten çekinmemekle öğrencilik yapılmaz.
Bir üniversitede ne zaman, nerde, nasıl davranacağını bilen gençler yetişmiyorsa toplum içerisinde edep ve terbiye kurallarıyla bağdaşmayan hareketler sergileyen insanlarla karşılaşmamız kaçınılmazdır.
Toplum olarak, "Boğaziçi Üniversitesi" deyince bu kurumun ne kadar kıymetli olduğunu düşünüyorduk, burada değerlerine bağlı gençler yetiştiğine inanıyorduk ama gördük ki burayı zihnimizde fazla büyütmüş, gereğinden fazla değer ve kıymet vermişiz!
Eğitim kurumları örf adetlerin, şahsiyetin, değerlerin ve milli şuurun öğretilip kazandırıldığı, gençleri; olgunlaştırarak, milletine ve ülkesine faydalı olabilme kaygısını taşıyan kişiler olarak hayata hazırlayan mekanlar olmalıdır.
Osmanlı'nın yıkılma devrinin, toplumun kendi değerlerinden uzaklaştığı döneme denk gelmesi tesadüf değildir. Batı; İstanbul başta olmak üzere Osmanlı coğrafyasında art arda okullar açarak, örf adetin, kimliğin, milli şuurun, öz değerlerin tersyüz edildiği programlarla insanımızı eğitti.
Amacı, milletin içinden alıp yetiştirdiği kişilerle Osmanlı'yı içten yıkmaktı. Nitekim başarılı da oldular. Yetiştirilen öğrenciler önce Sultan Abdülhamid'i sonra Osmanlı'yı devirdiler. Yabancı ülkelerin kurduğu bu okullar kuruluş amaçlarını fazlasıyla gerçekleştirdiler.
Şimdi bu yaşananlar "Acaba dejavu mu?" dedirtecek cinsten. Yaşananların eğitimle, kültürle, medeniyetle, ilimle, bilimle uzaktan yakından alakası olmadığı açık!
Bir zamanlar Abdülhamid ve Osmanlı ile baş etmeye çalışan güçler, bugün 'Türkiye ve Erdoğan'a karşı mı çalışıyorlar?' sorusu ister istemez akla geliyor.
Bu olaylarda amacın daha kaliteli ve daha iyi bir eğitim yuvası olmadığı belli değil mi?
Amaç devletin bekasını sekteye uğratmak, amaç ülkenin otoritesini sarsmak!