Bu savaşın kazananı Batı mı, Doğu mu olacak?

Bu sorunun cevabı, gelecek 100 yılın aktörlerini ve pozisyonlarını belirleyecek nitelikte. Tabii ki bu kavganın, nihai paylaşımları etkileyeceği açıktır.

Batı medeniyetinin geldiği nokta ve dünyaya sunacağı yeni küresel fikirlerin içeriği, insanı yok sayan felsefeye dayandığı açıktır.

Batı kaynaklarına baktığımızda, şu ana kadar yazılar, onlarca strateji, ekonomi ve kültürel içerikli kitapları okuduğumuzda, karşımıza açıktan niyet beyanının olduğu inkar edilemez.

Afrika'nın sömürülmüş ve yok edilmiş kimlik anlayışının nedenleri, şimdi Asya'daki kalkınma şansına karşı kullanılan araç gereçlere bakıldığında daha net anlaşılıyor. Batı medeniyeti kendi varlığını ve geleceğini, kendinden başka tüm medeniyetlerin köleleştirilmesi ile mümkün olduğuna inanmakta. Batı, kendi içindeki çelişkilerinin de uhdesinden gelemediği için, dışarıdaki düşman, içerideki kendi çelişkilerinin örtbas edilmesine hizmet ettiği de yok sayılamaz.

Mücadele, rekabet ve daha da ileriye gidilmiş hali düşmanlık!

Dünyadaki kaynaklar azaldıkça, sanayileşen toplumların talepleri ve insan sayısı arttıkça, elde kalanların sadece Batı medeniyeti tarafından benimsenilmesi inancı, giderek şeytanlaşan içerikle bizi karşı karşıya getirmiş durumda.

Afrika'nın ezilmesinin, Asya'nın ise halen düzene girememesinin altında yatan esas meselenin bu olduğu açıktır.

Su yolları ve yeni ticaret hatları, geleceğin aktörlerini belirleyen esas meseledir.

Asya, yeni yükselen ekonomik ve insan kaynağı açısından değerdir, hiç kuşkusuz. Ve bu nedenle, biz Asya'nın daha gergin ve savaş ortamına itildiğine şahitlik edeceğiz galiba!

Afganistan, Pakistan, Hindistan, Çin, Japonya, Rusya, Türkiye, İran...

Doğu Akdeniz'deki bu gerilim ortamının sonucunda, ikinci halka mücadele ile karşı karşıya kalacağımız açıktır.

Giderek taraflar belirleniyor, ortaklar belirginleşiyor. İttifaklar esasen ekonomik ve jeostratejik gerekçelere göre belirlenecek, hiç kuşkusuz.

Türkiye açısından bakarsak; ne Doğu, ne Batı, denizlere çıkışı olan, etki ve ilgi alanı ile birlikte Türkiye, tüm dünyaya hitap ediyor. Ve anlaşılan tüm hazırlıklarını da, ona göre dizayn ediyor. Başkan Erdoğan'ın, AK Parti 7. Kongresindeki manifestosu, en az 100 yıllık perspektifi önümüze getirmekle, dünyadaki gelişmeleri baz aldığı açıktır.

Sadece çevrede değil, tüm dünyadaki paylaşım kavgalarına bakarsak, Türkiye tarihin bu diliminden en az 100 yılı için çıkarlarını gözetleyecek.

Başkan Erdoğan'ın iktidara geldiği günden itibaren, Afrika ve Asya'ya ziyaretleri ve bağlanan anlaşmalarla adeta gelecek inşasını başlatabilmiştir.

Öngörü bu olmalı ki, şu anda dünyanın ihtiyacı olacak yeni yolların kanalların inşasını da, bu bakış açısı ile Başkan Erdoğan inşa etmiş oldu.

Gelinen nokta, bundan sonrası adımların da alt yapısını oluşturmakta. Yeni dünya düzeninden bahsediyoruz. Şimdilik parça parça parantezlerin açıldığını görmekteyiz. Oysa tablonun tamamını anlamak ve okumak ona göre yol haritasına sahip olmak hayati anlam taşımaktadır. Batı ile Doğu arasındaki 2. Dünya Savaşı sonrası dizayn edilen paktlar dağıldı. Lakin hesaplaşmalar kapanmadı. Bu kapanamayan hesapların geldiği nokta, bizi Batı ile Doğu arasındaki, şimdilik ABD-Çin görünümlü kavganın merkezine iteklemekte. Kazanan taraf, kendisini sadece bir tarafa ait eden olmayacak. Zira her iki taraf, geri kalanlardan taraf olmayı ısrarla isteyecektir. Medeniyet iddiası birilerini inkar ettiğinde, medeniyet olmaktan çıktığına göre; medeniyet inşa etmenin yolu tektir. İnsanı seven ve onu kucaklayan anlayış, medeniyet kurabilecektir ve o medeniyet kazanan taraf olacaktır.