Bugün suikast desteklersek, yarın söyleyecek lafımız olmaz…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tebrik ediyorum. Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden hemen sonra İranlı mevkidaşı Ruhani ile kurduğu olumlu bağlantı, kökleri sağlam bir devletin tutarlı refleksidir.

Suikast, önce Batı Asya’yı, devamında Asya’dan Avrupa’ya uzanan çok geniş bir coğrafyayı sonu gelmez kanlı hesaplaşmaların rotasına soktu, bunu, Erdoğan-Ruhani diyaloğu önleyebilir mi, zaman gösterecek, ama en azından Erdoğan’ın doğruyu yaptığını söylemeliyiz.

ABD ÇOK İYİ TANIDIĞI İNSANI YOK ETTİ…

İran-Irak savaşının sonlanmasından hemen sonra Kudüs Güçleri’ni oluşturup komutasına geçen Kasım Süleymani’nin tek görevi vardı: İran İslam Cumhuriyeti’ne dönük tehditleri, İran sınırlarının dışında karşılamak!..

Irak, Suriye, Lübnan, Yemen, Afganistan…

Bu “devrim stratejisinin” doğal sonucunda istikrarsızlaştı.

Kasım Süleymani’yi 20 yıldır bu bölgede önemli kılan olayların başlangıcı da Afganistan’dı…
“Sünni radikal hareket” olarak adlandırılan Taleban’ın, 1998’de Mezar-ı Şerif’te yüzlerce Şii’yi öldürüp, sekizi diplomat biri gazeteci 9 İranlı’yı rehin almasından sonra ortaya çıkan “özel” bir karakterden söz ediyoruz.

İran yönetiminin bu gelişme karşısındaki ilk tepkisi, Afganistan’ın Herat bölgesindeki Şii nüfus üzerinden bu ülkeye askeri müdahalede bulunmaktı, Süleymani, biraz daha uzun ama kalıcı yolu tercih etti: Taleban’a karşı tüm güçleri birleştirerek Kuzey İttifakı milis örgütlenmesini oluşturdu.

Bu ittifak, 11 Eylül saldırısı sonrasında Afganistan’ı işgal eden ABD’nin bir numaralı müttefiki olacak, İran-ABD, çok verimli bir çalışma yürütecekti.

Bu son derece verimli ilişki, dönemin başkanı Bush’un, İran’ı, “Şer Ekseni” içinde değerlendirmesine kadar da sürdü.

Bununla birlikte İran-ABD geçici ittifaklarından bir başka önemli örneği, Saddam Hüseyin’in yok edilmesi sırasında yaşadık. Iraklı Şii nüfus, Basra merkezli olarak Amerikan işgaline geçit verdi, Saddam’ın yıkılmasında İran ile ABD arasında adı konulmamış bir “stratejik ittifak” vardı ve bu ittifakın İran kanadını yine Süleymani temsil ediyordu.

Kopuş, Şii nüfusun yönetimden güçlü pay istemesi, ABD’nin de bunu “Kürt kartı” ile birlikte Sünni aşiretleri yeniden yapılandırarak dengeyi sağlamaya çalışmasıyla yaşandı..

Bu gelişmeden sonra Irak’taki Şii milis örgütlenmesini sağlayan ve Amerikalılara ağır kayıplar verdiren isim de yine Süleymani’ydi…

Amerika, bu suikastle, kendisiyle görüşebilecek bir karakteri de yok etti, Batı Asya’nın daha da güvensiz bir bölge olmasının kapısını araladı.

DIŞ POLİTİKADA SUİKAST, KABUL EDİLEMEZ

Kasım Süleymani’nin arkasından ağıt yakacak halimiz yok.

O İran’ın küresel boyutta tetikçisiydi ve bölgenin kan gölüne dönüşmesinin en önemli aktörlerinden biriydi.

Anti-Amerikan zeminde, anti-emperyalist kimlik taşıyor gibi görünse de, aslında “Acem yayılmacılığının” silahşörüydü ve Sünni coğrafyada neden olduğu kanlı yıkımlar kuşkusuz hatırlanacaktır.

Özellikle, bir Amerikan-siyonist yapımı olan DEAŞ sonrasında 2014-2017 arasında yaşanılanlar, Sünni coğrafyanın asla unutacağı türden değildir.

Amerikalılar tarafından öldürülmesi Şii inanç dairesinde büyük etki yapabilir, ama asıl olan ileride, küresel paradigmanın değişim anı olarak değerlendirilecek olmasıdır.

Amerika bu suikastle, BM üyesi meşru bir devletin komutanını “terörist olduğu gerekçesiyle” ortadan kaldırdı…

Tanımlama, tanımlamanın kriterleri, bu kriterlere göre hedefe koyma ve infaz…

Hepsi Amerika’nın tek taraflı kararlarıyla gerçekleşti…

Bu, kabul edilemez…

Tipik bir “pandoranın kutusunun açılması” öyküsüdür…

YARIN ÖSO’YA TERÖRİST DEDİĞİNDE…

Yol açıldığında, devletlerin sınır ötesi faaliyetlerinde kullandıkları askeri-meşru birimlerinin bir başka devlet tarafından “terörist” ilan edilmesinin ve “özel kuvvetler komutanları” ile ileri gelen “istihbarat şeflerinin” öldürülmesi süreci başlar…

Amerika’nın PKK-YPG’ye sırtını dayadığı Suriye’de, Türkiye de Özgür Suriye Ordusu’nu, hassaten de Türkmen tugaylarını yapılandırıyor, bu suç mu, yarın ABD bu yapıları kendi çıkarlarına aykırı bulup “terörist” ilan ettiğinde ne yapacağız, alandaki komutanlarımızın bir SİHA tarafından hedef alınmasını mı bekleyeceğiz?

Ne Amerika, ne Rusya ne de bir başkası, binlerce kilometre uzaklardan gelip bu bölgede onu bunu öldüremez, bugün sevmediğimiz biri öldürüldüğünde zil takıp oynarsak, yarın ağlamaya hakkımız olmaz…