‘Cumhursuz Cumhuriyet'ten, gerçek Cumhuriyet'e; 100 yıllık uzun bir yolculuk…

Bir banka reklâmı...

Önce, 1923 sonrasına dair, bildik yaldızlı sözler...

Ve sonra... 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu, bir büste doğru koşup, onu öpüyor, sarılarak...

Ne mi var, bunda...

'Puta tapmak'tan ne anlıyorsak işte o! 'Putperestler/putatapıcılar', farklı bir şey mi yapıyorlar sanki?

Ş. S. Aydemir, 1975'lerde, vefatından az önce, Milliyet'te, 'Kahraman putlaştırıldığı zaman ölür...' başlıklı bir yazı yazmış ve '(... kahramanı için) Biz onu öldürdük. Çünkü putlaştırdık... Kahramanlar, putlaştırıldıkları zaman ölür' demişti, özetle...

Milâdî-1071'de Anadolu'ya girip Bizans İmparatorluğu'nu yenen Sultan Alparslan için veya İstanbul'un Fâtihi Sultan Mehmed için benzer bir ilkellik sergilense, yine karşı çıkardık...

100'üncü yıl adına, çılgın ve iptidaî tavırlardan uzak kalamayacak mıyız?

*

Ve gelelim, Devlet Bahçeli Bey'in, 25 Ekim'de yaptığı konuşmasına... Özetle şöyle diyordu:

"Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu'nun ötesi, ötekisi, reddiyesi, karşı cephesi, anti- tezi değil, tamı tamamına aynı kaynaktan beslenip birbirini tamamlayan iki Türk devletidir. (...) Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı İmparatorluğu arasına çomak sokmak, duvar örmek, bariyer dikmek için fırsat kollayanlar, unutmayınız ki içimize yuvalanmış gâvur tortularıdır.'

*

Devlet Bey'in bu sözlerine aynen katılırım da, 600 yıllık Osmanlı geçmişimizin aslî değerlerine karşı, 100 yıldır bir 'redd-i mîras, inkâr ve aşağılama kampanyası yürütenlerin öncüsünün kim olduğunu Devlet Bey'e hatırlatmaya gerek yoktur elbette...

Devlet Bey, 'Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzüncü yıl dönümü (...) milletçe beraber kutlayacağız. Cumhuriyet demek, cumhurun, kaderine ve geleceğine egemen vasfıyla bizatihi sahip çıkması demektir.' dedikten sonra, '(...) kurucu kahramanlar her zaman, her şart altında milletin hakimiyet ve iradesine bağlı kalmışlardır' da diyor... Ancak Devlet Bey, 'Cumhursuz Cumhuriyet'ten de bizzat söz etti. Ama o dönem, ilk 27 yıl ve sonraki bütün askerî darbelerle, son 100 yılımızın büyük kısmını da almadı mı?

*

Devlet Bey'in, 'Dün olmasaydı bugün hiç olmazdı.' dedikten sonra, 'Samsun'a çıkılmasaydı Ankara'da tutunamazdık. (...) Ezân sesi yerine çan sesleri duyulurdu...' gibi sözleri üzerinde de durmak gerekir... Devlet Bey, İslâm'ın, 'müminlerini harekete geçirici bir inanç olduğunu, kendisini savunmak için kimseyi kullanmadığını' elbette bilir.

Devlet Bey'in, 'Bilinmelidir ki, Misâk-ı Millî ihlâl edilemez bir egemenlik beyanıdır ve zaman aşımına tâbi değildir. Vatanımızı, devletimizi, milli varlığımızı savunmak, Anadolu topraklarına saplanıp kalarak yapılamaz. Eğer (...) Kudüs güvende değilse, Gazze, Halep, Kerkük güvende değilse, soydaşlarımız ve din kardeşlerimiz güvende değilse, (...), Ankara'nın güvenliğinden hiçbir akıl ve vicdan sahibi bahsedemeyecektir.' sözleri, Müslümanların hasretini çektikleri birliğin gerekliliği kadar, stratejik açıdan da çok önemlidir.

Devlet Bey'in, "(...) ABD- İsrail iş birliğiyle hazırlanmış planlarla (...) Bugün Filistin, yarın tüm bölge ve nihayet Türkiye'nin kuşatılması amaçlanıyor (...)

'Gazze'yi ecdâd mirası olarak göremezmişiz. (...) İsrail-Filistin çatışması bizim meselemiz de değilmiş.' Böyle diyenler bir avuç çapulcudur. (...) Gazze'deki toplu katliâmı ve soykırımı (...) idrak etmek için Filistinli veya birilerinin iddia ettiği gibi Arap olmaya gerek yoktur, hattâ Müslüman olmaya da gerek yoktur, (...) insanî değerleri savunmak kâfîdir.(...)

Hastâneler bombalanıyor. Okullar, câmiler, kiliseler vuruluyor. (...) çocuklar Kelime-i Şehadet getirerek can veriyor. (...) Biz tarafız, haklının, mâsumun, insan onurunun, tarih ve inanç bağlarımız olan kardeşlerimizin tarafıyız.(...)'

*

Evet, Devlet Bey'in konuşmasının özeti, böyle... Bu görüşleri, genel hatlarıyla paylaşmamak mümkün mü? 'Asgarî müşterekler'den, 'azâmî müşterekler'e doğru; inşaallah...

*