''Depremin çocukları''

Sevimsiz bir başlık, biliyorum. Daha iyi nasıl anlatılır bilemedim. Çadırlar dolusu çocuk... Hem ürkek hem sokulgan, hem üzgün hem neşeli, hem ağlıyor hem gülüyorlar... Hepsinin içinde bir hikaye saklı. 6 Şubat depremleri ile hayatları sarsılmış çocuklarımız onlar.

Depremin üçüncü haftasında, bu sefer onları ziyarete gittik.

Bölgeye ilk gittiğimde felaketin üzerinden bir hafta geçmişti. Yüreğimiz ağzımızda enkazdan çıkacak canları bekliyorduk.

Üçüncü haftasında depremin vurduğu şehir merkezlerinde artık sadece iş makineleri çalışıyor. Afetzedelerin bir kısmı başka şehirlere gitmiş, bir kısmı köylerine çekilmiş. Geriye kalanlar ise çadırlarda hayatlarını idame ettiriyor.

Çadırlarda kalan afetzedeleri ziyaret etmek ve çocuklarla oyunlar oynamak için hafta sonu deprem bölgesindeydik. Aralarında psikolog, özel eğitimci, öğretmen ve avukat olan bir grup kadınla...

Adanmış yürekle çalıştılar.

Her birinin ismini zikretmek istiyorum; çocuk gelişimi eğitimcilerinden oluşan grubun başındaki PDR Uzmanı Harika Ay, Psikolog Yıldız Konal Süslü, Avukat Şengül Karslı ve Suna Üstüner ile birlikte İskenderun ve Antakya'daki çadır yaşam alanlarını ziyaret ettik. Buradaki çocuklarla oyunlar oynadık. En çabuk çocukların yaraları iyileşiyor; bunu gördük. Yeter ki elimizi üstlerinden çekmeyelim.

Harika hanımın ekibinde harika işler çıkartan gençler vardı. Onları tanımış olmaktan dolayı çok mutlu oldum. Afetzede çocuklarla iletişimlerine hayran kaldım. İnsan olmanın, başkasını için bir şey yapmakla kaim olduğunu genç yaşlarında öğrenmiş ve bu duyguya kendilerini adeta kaptırmışlardı.

Adını unuttuğum varsa bağışlasın, Kevser, Şerife, Elif, Rahime, Tuğba...

Ve sıcak yataklarını terk edip günlerdir depremzedelerle aynı koşullarda yaşayarak onların yaralarını sarmaya çalışan herkes... özellikle de gençler... iyi ki varsınız.

Çadır kentlerde geçirdiğimiz bu iki günden kalanları anlatmaya çalışacağım. Amacımız çocuklarla vakit geçirmek, az da olsa yaşadıklarını unutmalarına ve gülmelerine vesile olabilmekti.

Dolayısıyla merkezimizde hep çocuklar oldu.

Ancak genel gözlem olarak şu kadarını söylemeliyim; çadır yaşam alanlarında sistem oturmuş. Sadece İskenderun'da bazısı büyük bazısı küçük 18 tane çadır alanı var. Her birinde Kızılay başta olmak üzere bir STK ya da belediye aş evi kurmuş. En sorunsuz gözüken şey yemek. Günde üç öğün yemek çıkıyor.

Ortak kullanım alanlarının temizliği ağırlıklı olarak gönüllüler tarafından yapılıyor. Temizlemek değil temiz tutmak önemli. Bunu hedefleyen bir çalışma yapılsa daha iyi olacak.

Çadır yaşam alanlarında, özellikle büyük olanlarında Milli Eğitim, Aile ve Sosyal Hizmetler ve Kültür Bakanlığının gençlerle ve çocuklarla ilgili çalışmaları var. Her bir bakanlık kendi çadırını kurmuş, faaliyet yürütüyor. Dışarıdan gelen bizim gibi gönüllülere de çalışmalarında yardımcı oluyorlar.

Psikologlar, psikiyatrlar, sosyal hizmet ve özel eğitim uzmanları dönüşümlü olarak afet bölgesinde görevlenriliyorlar.

MEB çadırındaki genç öğretmenler çocuklarla her gün oyunlar oynuyor, eğitici faaliyetlerde bulunuyor. Gezici kütüphane ve burada görev alan eğitimciler 8. ve 12. sınıf öğrencilerinin sınava hazırlanması için yardımcı oluyor. Çocuklara kitap dağıtıyor.

Hemen her gün mutlaka birkaç aktivite ile çocukların sıkılmadan vakit geçirmeleri ve depremi unutmaları için büyük bir özveriyle çalışıyorlar.

Gençler çadırlardan çıkmıyor

Hepimizin dikkatini çeken şey, ortalıkta çok sayıda çocuk görmemize rağmen ergen diyebileceğimiz çağda gençlerimize rastlamamamız oldu. Anneler bir şekilde içini döküyor, ağlayarak da olsa anlatıyor, çocuklar her şeye rağmen gülebiliyor, babaların çaresizliği gözlerinden okunuyor, gençler ise çadırlardan dahi çıkmıyor.

"Buralarda hiç mi genç yok, nerede gençler?" diye sorduğunuzda "Onlar pek konuşmak istemiyor" cevabını alıyorsunuz.

Kuşkusuz bölgede görev alan psikologların da dikkatini çekmiştir ancak buradan bir kez daha hatırlatmakta fayda var; gençler çocuklara kıyasla depremden daha derin etkilendi. Depremin onlarda anlam kaybına yol açmış olması çok daha muhtemel.

Depremin maddi enkazını kaldırmak, ruhlarda yarattığı tahribatı gidermekten daha kolay. Buraya da ciddi anlamda odaklanmak gerekiyor.

İki gün boyunca dört-beş farklı çadır yaşam alanında çalışma yaptık. Her birinde gönüllü ya da görevli olarak çalışan insanların ne kadar özverili ve güler yüzlü olduğunu görmek mutluluk vericiydi. Afetzedelere yardım için çalışan iyilik kuşanmış bir insan kitlesi var deprem bölgesinde. Empati ve sempati tavan yapmış. Herhalde en büyük avantajları çok fazla sosyal medya kullanmaya vakitlerinin olmaması. Herkes işine odaklanmış. Güldürmeyi başardıkları her çocuk için Allah'a teşekkür ediyorlar.

FOTOĞRAFLAR: DENİZ KALAYCI