Dost acý söyler…

Usûl, usûl, usûl...

Her þeyin ateþe verildiði kaos zamanýnda "aman devlete halel gelmesin, üstümüzdeki çatý uçmasýn" diyerek biz her sözümüzü elli kere ölçüp biçerken...

Eþkýyanýn, hainin sözü hüküm ferma oluyor.

Neden?

Aklýmýza geleni yutkunuyor ve susuyoruz.

Ar ediyoruz, sabrediyoruz.

Hainin, eþkýyanýn kurduðu kapana kapýlýp karanlýða ýslýk çalmayalým diye çaba sarf ediyoruz.

Ama olmuyor iþte.

Ya sabýr taþý çatlarsa?

Bir bayram günü nereden çýktý bu sözler demeyin!

31 Mart'tan bu yana yaþananlar sabrýmýzý zorluyor.

Etnikçisi, bölücü teröristi bir taraftan...

Takiyyeci Ýran muhipleri, etki ajanlarý diðer taraftan...

Gündemi esir aldýlar.

Tam da sol liberal tayfanýn istediði anarþi ortamý.

Yakýnda, etnikçi ve mezhepçi çözüm önerileriyle ezberlerini ortaya boca ederler artýk.

Dost acý söyler, gerçek bu.

Artýk konularý günübirlik çýkar hanesinden kurtaralým diyeceðim ama...

Kavramlarý, düzenleri, sistemleri konuþalým.

Þöyle bir bakýn etrafýmýza...

Dünyada tarihi deðiþtirecek geliþmeler yaþanýyor.

Özellikle Batý bir hercümerç içinde kývranýp duruyor.

Koca Almanya'ya "Avrupa'nýn Hasta Adamý" yakýþtýrmasý yapýlýyor.

Yani sadece biz bunalýmda deðiliz.

Ne var ki, köksüz mesnetsiz bir gündemin içinde boðulup duruyoruz.

Evet... Bir ekonomik kriz yaþýyoruz.

Hatta yaþadýðýmýz kriz bana göre yapýsal. Eski politikalarla aþýlabilecek gibi de durmuyor.

Neoliberal muhasebe sistemi bizi daha çok yoracak, bunu da biliyoruz.

Baþka bir yol mümkün...

Gelin bunlarý serinkanlý bir þekilde tartýþalým.

Umutsuzluk, Allah muhafaza, imansýzlýk alameti.

Her buhrandan bir çýkýþ yolu vardýr.

Bunun için de sahici olacaðýz, hakikati kapýmýzý açacaðýz, gerçekle yüzleþme cesareti göstereceðiz.

Onun için de defolu ideolojilerin kirlettiði vicdanlarýmýzý sorgulayacaðýz.

Defolu ideolojiler -evet- vicdanlarý kirlettiði gibi, içinde yaþanýlan topluma karþý da adalet duygusunu ortadan kaldýrýyor.

Üstelik umutsuzluk pompalýyor...

Bu da yetmiyor... Ýçte açtýklarý cephe defolu ideolojinin müntesiplerini ister istemez, bir baþka gücün stratejisine hizmet etme riskiyle karþý karþýya býrakýr.

Onun için perdeyi kaldýralým kim neymiþ, ne deðilmiþ, kim kiminle iþ tutuyormuþ ortaya çýkaralým.

Söz gelimi Ýran'ýn geliþtirdiði sözde Filistin ve Kudüs söylemi üzerinden Türk devletini yargýlamaya kalkanlarýn pek de masum olmadýðýný, dürüst olalým, hepimiz biliyoruz.

Kaldý ki, Ýran'ýn gerek el Fetihle gerekse Hamas'la iliþkileri çýkar odaklý olagelmiþtir.

Herkes hafýzasýzlýða sýðýnýyor ama, Suriye savaþýnýn ilk yýllarýnda hem Ýran hem Hizbullah, rejimi deðil de muhalifleri desteklediði için Hamas'tan desteklerini kesmiþlerdi.

Üstelik Ýran için Filistin meselesinin çözümsüzlüðü, ideolojisinin varoluþunun bir gereði.

Çünkü, Ýsrail ile Ýran birbirini besleyen ikisi de örgüt refleksi gösteren yapýlar.

Ýsrail nasýl ki devletten ziyade Siyonist bir örgüt ise, Ýran da mezhepsel refleksini aþamýyor.

Türkiye'de Acem siyasetinden bahsedilir, Ýran'ýn iki bin yýllýk bir devlet geleneðine yaslandýðýný söylemek de galat-ý meþhurdur.

Neyse... gerekirse açarýz bu konuyu da.

Bütün bunlarý takip etmek için tarih içinde þekillenmiþ usulümüze sadýk kalmak gerekiyor.

Ramazan Bayramýnýzý tebrik ediyorum...