Türkiye Başkanı Erdoğan bugünlerde, Afrika ülkelerinden Angola, Togo ve Nijerya'da resmî ziyaretlerde bulunuyor..
Son 20 yılda, Afrika'da açılan Türkiye B.elçiliklerinin sayısı 40'ı aşmış ve 3-4'e katlanmış.. Bu durum, emperial güçlerin ve en başta da Afrika'nın en yaygın sömürücülerinden olan Fransa'nın dikkatinden kaçmıyor elbette..
Erdoğan da, Angola'da, -aslında bütün emperial güçlerin bir temsilcisi olan- 'Fransa'nın Afrika'yı tam mânasıyla sömürdüğünü' ifade etti.
*
Ve 17 Ekim günü de, Fransa başkenti Paris'te bir korkunç cinayetin 60. Yıldönümü anıldı. Anma törenlerine, ilk olarak, bir Fransa Başkanı -Macron- da katıldı. Ama, yine de, 60 yıl önce, Paris'te, Fransa'nın Cezayir'deki katliâmlarını protesto için toplanmış olan 30 bin kadar Cezayir Müslümanının üzerine, hem de, 'Fransa'yı Hitler Almanyası'nın işgalinden kurtaran kahraman' diye anılan General Charles De Gaulle'ün iktidarında açılan ateşle, Cezayirli yüzlerce Müslüman katledilmişti.
Macron, Fransa'yı temize çıkarmak için, ' o katliâmın sorumlusunun, o zamanki Paris Polis Müdürü olduğunu' söyleyerek bir kurnazlık daha sergilemeye kalkıştı. Yani, 'Suçlu Fransa değil, bir Polis Şefi!'..
Evet, Erdoğan'ın Afrika gezilerinden en çok rahatsız olanların başında Macron geliyor.. Çünkü, Afrika ülkelerinin Fransa'nın kafesinden kaçmak için fırsat kolladığının korkusunu artık daha bir yaşıyor.. Geçen hafta, Mali başbakanı Fransa'yı eleştirirken, 'Erdoğan Türkiyesi gibi dostlar istiyoruz..' diyordu.
Macron, son 3-4 yıl boyunca, Doğu Akdeniz'de /Lübnan'da, Libya'da, Cezayir'de, Kafkasya/ Karabağ'da, Türkiye tarafından tökezletildiğinin hıncını atamıyor üzerinden.. Şimdi de, Afrika'dan kovulmakta olduğunun korkusunu yaşıyor.
Bunun için, Yunanistan'ı silahlandırıyor; yanına Amerika'yı da alarak..
Yunan Hükûmeti, bu himaye ve tahriklere kapılırsa, 'El kaşığıyla çorba içmek' hayaline bir daha kapılacak..
Bu konu üzerinde daha çok ve derinlemesine durmak gerekiyor..
*
Bir-kaç NOT:
1-Amerikan emperyalizminin öncülüğünde, AB üyesi 9 ülkenin Ankara'daki B. Elçilikleri, kendilerini, geçmişlerinde nice örneklerine sahib oldukları 'müstemleke valileri' konumunda hissedercesine, Türkiye Hükûmeti'ne, 'Osman Kavala isimli TC vatandaşının serbest bırakılması'nı istemişler. Sözkonusu kişi, bilindiği üzere, İstanbul'da Mayıs-2013'de başlayıp 3 ay devam eden ve hâfızalarda kısaca 'Gezi Hadiseleri' diye anılan büyük ayaklanma denemelerinin aslî azmettiricilerinden ve faillerinden birisi olarak, 5 yılı aşkın bir zamandır hapiste ve yargılanıyor..
İyi de, bu kişiye o devletler niye bu kadar sahip çıkıyor?
Bunu herkesten önce o kişi düşünmeli değil mi? Adı geçen kişi, bu müdahaleyle, bu ülkeye ve bu ülkenin halkına ihanet ediyor durumuna düşürülmekte olduğunu görmüyor mu? Eğer, bundan rahatsızlık duyuyorsa; dış güçlerin kuklası durumunda düşürüldüğünü görüp, o müdahale çabalarını herkesten önce bizzat o reddetmelidir. Aksi halde, bu 10 ülkenin b.elçiliklerinin, -elbette hükûmetleri'nin talimâtıyla- böyle bir küstahlığa kalkışmaları, o kişinin, hangi uluslararası güçlerin kuklası olduğuna dair güçlü bir 'fiilî belge' olacaktır.
*
2- Amerikan Silahlı Kuvvetleri'nin en etkili makamlarında bir general ve sonra da Amerikan Dışbakanı da olan 'siyahî' Colin Povell, evvelki gün, 'Coronavirüs' rahatsızlığından 84 yaşında öldü..
11 Eylûl 2001 Saldırıları'ndan sonra, Amerika, bir azgın boğa gibi önüne çıkan her yere toslarken, Irak'ta Saddam rejimini de, elinde nükleer ve kimyasal kitle imha silahları bulunduğu iddiasıyla suçlamaya başlamıştı.
Powell, iddiasını dünya kamuoyu önünde, sahte belgelerle o kadar güçlü savunmuştu ki, tersini savunmaya kimse güç yetiremiyordu.
Ama, 2003'deki işgal sonrasında Irak'ta, hiçbir belge bulunamadı.
Bütün o dehşetli iddialar yalan idi.. Bu acı durumu kendisi de kabul eden Powell, 'Bu utancı ömrümün sonuna kadar taşıyacağım!' demişti.
Afrika'dan zincirlere vurularak Amerika'ya zorla götürülen milyonlarca Kunta-Kinte'lerden birinin birkaç göbek sonrasındaki torunu olan ve 'beyaz' derililerin 'şeytan imparatorluğu'nun emriyle tutuşturduğu savaş ateşlerinde, bütün mazlumları ve özellikle de büyük ekseriyetini Müslümanların teşkil ettiği Irak halkından yüzbinlerce mâsum sivil insanı da yakan Powell, cedlerinin mazlûmiyet hâtırasına da ihanet ettiğini düşünseydi, belki bu kadar lânetli olmazdı..
Şimdi, o, işlediği korkunç cinayetlerin hesabını vereceği 'Mahkeme-i Kübrâ' huzûrunda..
*
3-Son yıllarda, 'Ülkemizde neler oluyor?' diyenlerden olup da, Selçuk Bayraktar ismini duymayan kalmamıştır denilebilir..
Bu, onun Tayyib Erdoğan'ın damadı olduğundan değil; ülkemize, Kuzey Irak, Suriye, Kafkasya ve Libya'daki dengeleri alt-üst eden İHA, SİHA ve son olarak AKINCI gibi silahlarla, 'insansız hava araçları teknolojisi' ürünleri icâd etmesinden ve Türkiye'yi dünyanın bu alandaki ilk 4-5 ülkesi arasına yükseltmiş olmasından dolayı idi.
Selçuk Bayraktar'ın ve kardeşlerinin bu alandaki araştırmalarının asıl öncüsünün, o ailenin babası, Özdemir Bayraktar olduğu, büyük kitlelerce, vefatından sonra anlaşıldı ve merhûm Özdemir Bey, dün Fatih Camii'nden binlerce Müslümanın hayır-dualarıyla ebediyet yolculuğuna uğurlandı.
Müslüman halkın dünkü cenaze namazına binler halinde katılımı, kendi değerlerine bağlı olanların hayırlı meşguliyet alanlarındaki başarılarına nasıl da susamış olduğunu dün bir kez daha gösterdi.
*