Fransa'da Afrika fırtınası...

17 yaşındaki Cezayir asıllı Nail'in Paris'te polis kurşunu ile vurulmasından sonra Fransa banliyöleri ayağa kalktı. Bir haftadır durmak bilmeyen çatışmalar, şiddet olayları, yağmalar ile Fransa gündemden düşmüyor.

Evet, olayların bu şekilde kabarmasının altında; Fransızlara has üstencilik ve ırkçılık var o çok açık. Üstelik bu ırkçılık, Fransız vatandaşı oldukları halde Kuzey Afrika kökenli olanları sadece davranışlar boyutunda değil, kurumsal boyutta da yerleşmiş eski sömürgeci reflekslerle dışlamaları, ikincilleştirmeleri sayesinde oluyor. Banliyölerde, büyük bir işsizlik sarmalında, eğitimsizlik girdabında, yeraltına kayarak karanlık işlere karışan yüzbinlerce 'makbul olmayan Fransızlar' onlar... Dışlanmaların, fırsat eşitsizliklerinin, erişim yetersizliklerinin, yoksun ve yoksul bıraktığı yüzbinler...

Fransa, Birleşik Krallık'tan sonra en fazla sömürgeye sahip ülkeydi tarihte... Fransa'nın eski sömürgeleri olan Afrika ülkelerindeki feci soykırımlardan bugün bile sorumlu tutulması, elbette rastlantısal değil. Son 50 yılda 67 askeri darbenin gerçekleştiği Afrika'da, 27 Afrika ülkesinin eski Fransa sömürgesi olması elbette tesadüf değil. Çünkü Fransa, kâğıt üzerinde bağımsız olsalar bile, Afrika ülkelerinden ellerini çekmiş değil! Nijerya'da merkezi hükümete karşı ayrılıkçıları desteklemişti mesela... Kan gölleri onun için hiç bir şeydir...

Sömürgecilik miadı bitmiş olsa bile, şekil değiştirmiş haliyle ekonomik gücü elinde bulunduran Fransa, Afrika'daki ülkeler üzerinde patronajını koruyor. Halen Fransa'ya vergi ödeyen Afrika ülkeleri var mesela. Eskiden Fransız sömürgesi olan 14 Afrika ülkesinin ulusal maden rezervlerinin %50'si bugün Fransa'nın kontrolü altında bulunuyor. Fransa bu rezervlerden yıllık 500 milyar dolar gelir elde ediyor.

Bir de kültürel sömürgeleştirme aracı olarak kullandığı 'Fransızca'sı var. Bugün dünyada 30'a yakın ülkede, 140 milyon kişi 'Frankafon'...

Kolonizasyon (sömürgecilik) hakkında değerli eserleriyle küresel ve bölgesel sömürünün ahlaksızlığını ortaya çıkartan düşünür olarak Frantz Fanon'u okurken, 'Cezayir modernleşmesi' adı altında Cezayirli kadınlara yapılan ahlaksız işkenceleri ve ardından bu tecavüzlerin, geleneksel giysi olan 'hayık' karşıtı modern eylemlermiş gibi sunulması, bu sunumda yüzsüzlüğün dibini bulan Avrupa'nın aslında 'insan sevmez' ve 'şeytani' kimliğiyle yüzleşirsiniz... Fanon asıl sömürünün yanı sıra, sömürülenlerin kendi cellatlarına âşık şekilde, ölesiye modernleşmek saplantısıyla başlattıkları 'self-kolonyalizm'in tehlikesinden de bahseder.

İşte tam bu eşikte 'gettolaşmak' belki de bu sert ve içler acısı dönüşümün pansumanı gibidir. Getto'lara itilen Nail ve Nail gibiler, buralarda hiç de kolay olmayan şartlarda yaşasalar da, beyaz Fransız kimliğine karşı kendilerini koruduklarını düşledikleri kapalı, güvenli, çeperli bir getto içindedirler... Burada kimseye benzemek zorunda kalmadan, uyumsuzluğunuzu hayat tarzı olarak ilan etmeniz hiç de zor değildir.

Fransa'nın bir haftadır yaşadığı işte bu köpürmenin fırtınasıdır...

Lakin hiç bir sosyal hareket, tek başına bir sebebe dayalı gelişmez...

Bunu tam da; NATO'nun ABD tarafından yeni bir güvenlik örgütüne dönüştürülmek üzere Avrupa'nın fikrini bile almadan hızla Dünya'ya yayıldığı, (mesela durup dururken Almanya ve Fransa'ya bile sormadan) Japonya'da NATO temsilciliği açtığı... Ege Adalarını silahlandırdığı, Suriye'de terör güçleriyle işbirliği yaptığı, Ukrayna'yı, Yunanistan'ı, Tayvan'ı birer vekâlet ülke gibi gladyatöre çevirdiği bir siyasi ortamda düşünelim derim... Fransa'daki olayları tek başına Afrika'nın hıncı olarak değerlendirmek acelecilik olur...

ABD'nin Avrupa'da çekindiği zaten sadece iki ülke kalmıştı; Almanya ve Fransa... ABD'nin Yeni NATO dizaynı esnasında, bir punduna getirip 'Horoz'un sesini kıstığını niçin düşünmeyelim... ABD'ye meydan okuyan ülkeler, Almanya, Fransa, Türkiye ve Rusya... Fransa yanarken, yumuşak karınlarını 'Sam Amca'nın şerrinden kollasalar hiç de fena olmaz...