Gündem o kadar dolu ki, hangisine dokunulsa, bir ayrý ses...

Evet, gündem o kadar dolu ki, tamburanýn hangi teline vursan bir ayrý naðme yükselir misali...

*

Tayyib Bey'in, Çarþamba günü, AK Parti'nin Meclis Grubu'nda iç ve dýþ siyasete dair konuþmasýnda deðindiði konularýn her birisi, üzerinde etraflýca durulmasý- düþünülmesi ve hattâ medyada 'muvafýk' ve 'muhalif'ler arasýnda tartýþýlmasý gereken son derece hassas konulardý. Esasen, konuþmasýnýn sonunda Kur'an-ý Kerîm'den 'Ýnþirah' sûresini aslî þekliyle okuyup, Türkçe meâlini de vermesi, hangi sýkýntýlý þartlarýn içinde bulunulduðunu ve amma, Hz. Peygamber (S)'e de, içinden geçtiði aðýr þartlar karþýsýnda ümidsiz olmamasý, yýlgýnlýk ve yorgunluk alâmeti göstermemesi yolunda verilen ilâhî emirlerin muhatabýnýn bütün Müslümanlar da olduðu açýktýr.

Evet, bir cumhurbaþkanýnýn kamuoyu önünde, iletiþim araçlarý aracýlýðýyla bu hatýrlatmayý yapmýþ olmasý çok sýradan bir durum deðildir. 'Ýnþirah' sûresinin meâlini bir de burada tekrarlayalým:

'Esirgeyen-baðýþlayan Allah'ýn adýyla...

Senin göðsüne inþirah vermedik mi, geniþletmedik mi?/ Ve belini büken aðýr yükü üzerinden kaldýrmadýk mý? / Ki, çatýrdatýp bükmüþtü belini... / Yükseltmedik mi senin zikrini, sözünün itibârýný?.. / Þüphesiz ki, zorlukla beraber ferahlýk vardýr. / Evet, zorlukla beraber kolaylýk da vardýr. / O halde, meþguliyetin bittikten sonra, kalk, yine yorul./ Ve ancak Rabbine sýðýn ve yönel...'

*

Ve amma, Erdoðan, yakýnýmýzda bütün fecaâtiyle cereyan etmekte olan ve bütün dünyaya da sirayet ihtimali bulunan savaþ ateþinin söndürülmesi için dünyaca bilinen çýrpýnýþlar içindeyken; gözlerini ancak topraðýn doyuracaðý bir takým karaborsacýlarýn, stokçularýn, fýrsatçýlarýn halkýn ekmeðiyle oynamaya kalkýþmalarý, fiyat arttýrmalarý oyununa baþvurmalarý karþýsýnda sert sözler söylemesi, gereðinin de geleceði açýsýndan, yine de sadre þifâ kabilindendir.

*

Erdoðan'ýn konuþmasýnýn bir bölümünde saðlýk alanýnda son zamanlarda yükselen bazý itirazlar üzerinde söyledikleri de düþündürücüdür.

Önce, belirtelim ki, hastasý ölen veya aðýr durumda olan kimselerin doktorlar ve diðer saðlýk personeline saldýrmalarý çýlgýnlýk derecesinde aþaðýlýk bir ilkelliktir.

Bu saldýrýlar, çýkarýlan kanunlara raðmen, sürüp gitmekte ve çoðu saldýrganlar, mahkemeler tarafýndan serbest býrakýlmakta... Anlaþýlýr þey deðil... Sanki, yargý sistemi ile saðlýk sistemi arasýnda bir gizli hesaplaþma varmýþ gibi...

Yargýçlara biraz aðýr bir söz söyleyen bir sanýk karþýsýnda, ayný yargý mekanizmasýnýn, yargýnýn mehabetini korumak adýna nasýl hýþýmlý davrandýðý bilinmiyor deðil... (Tayyib Bey'in, 'kadýnlarýn kocalarý veya baþkalarý tarafýndan býçaklanmasý karþýsýnda bile, yargý mekanizmasýnýn duyarsýz davranýp, saldýrganlarý serbest býrakmasýný aðýr þekilde eleþtirmesi de gerekli bir tepkiydi.)

*

Diðer konu, doktorlarýn maaþlarýnýn azlýðýndan þikâyetle, ya özel hastanelere, ya da yurt dýþýna gitmek istediklerine dair çýkarýlan yaygýn söylentileri uzun zamandýr iþitiyoruz.

Baþkan Erdoðan, en azý 8-9 bin, en yükseði 25 bin lira olduðunu söylediði doktor maaþlarý konusundaki yakýnmalardan elbette kýzgýndý... Çünkü, dünyada da imrenilen bir saðlýk reformu yapan en üst sorumlu olarak, o zaman da nice meydan okumalarla karþýlaþmýþ ve hattâ yakînen güvendiði nice doktorlar bile, sýrf meslekî dayanýþma adýna, o saðlýk reformuna karþý çýktýklarýný ve bu konudaki piþmanlýklarýný daha sonra itiraf etmiþlerdi.

Þimdi de 'meslekî dayanýþma' adýna bir meydan okuma sözkonusu ise...

Erdoðan da, 'Hastâneleri asistan doktorlarla da idare ederiz...' diye bir karþý hamleyle karþýlýk verdi. Yoksa, öyle olamýyacaðý açýk... Ama, gidecek olanlara, bir daha dönüþlerinin olmayacaðý ihtarý diye anlaþýlmalý, bu karþý hamle...

*

Dýþsiyaset konularýna gelince...

Emperial güçlerin, Ýkinci Dünya Savaþý sonrasýnda, Müslüman coðrafyalarýnýn kalbine kendilerine baðlý bir 'dukalýk' olarak zorla yerleþtirdikleri sionist Ýsrail rejiminin Cumhurbaþkaný unvanlý (ve gerçekte ise, ismi Almancada 'dukalýðýn baþý, dük' mânâsýna gelen) Herzog'un, 14 yýllýk bir soðuk dönemden sonra, Ankara'yý ziyaret eden en yüksek ilk sionist sorumlu olmasýna ayrý bir yazýda deðiniriz, inþallah...)

*

Ve... Antalya'daki 'Diplomasi Forumu'nda, Rusya Dýþbakaný Sergei Lavrov ile, Ukrayna Dýþbakaný Dmitro Kuleba'nýn yaptýklarý görüþme, -her ne kadar, 'ateþ-kes' alanýnda bir baþarý saðlanabilmiþ olmasa bile; taraflarýn Mevlûd Çavuþoðlu'nun bulunmasýný isteyerek, yani iki tarafýn itimad ettiklerini göstermesi açýsýndan- ileride yeni görüþmelere zemin hazýrlayan bir adým mahiyetinde, Erdoðan Türkiyesi'nin baþarýsýdýr. Bunu, Erdoðan'ý 'bedel ödettirilmesi gereken birisi' olarak niteleyen Amerikan Baþkaný Biden bile nihayet görmüþ olmalý ki, dün akþam Erdoðan'la yaptýðý tlf. görüþmesinde, açýkça itiraf etmiþ ve Erdoðan'ýn çabasýný, 'barýþýn saðlanmasý için gösterilen memnuniyet verici bir çaba' olarak nitelemiþtir.

'Lavrov-Kuleba Görüþmesi'nin ilk andaki deðerlendirmesine gelince... Putin, önce Ukrayna diye bir ülke ve devleti ve Rusya'dan ayrý bir halkýnýn olduðunu bile kabul etmeyip, Rusya'nýn gücü karþýsýnda teslim olsun...' derken; -dünyadan gördüðü tepkinin de tesiriyle olsa gerek-, þimdi, en azýndan, 'Ukrayna, Kýrým'ýn Rusya'ya aidiyetini kabul etsin! Donetsk ve Luhansk bölgelerinin baðýmsýzlýðýný tanýsýn, 'tarafsýz', -yani, 'Rusya kuklasý- bir devlet' olarak kalsýn; 'NATO ve AB gibi hiçbir teþkilata girmesin..' diyerek, zýmnen geri adým atmýþtýr.

Ama, Ukrayna Baþkaný Zelensky de artýk, NATO'dan ve Batý'dan bir þey beklenemiyeceðini anlamýþ olarak, o teslimiyet çaðrýlarýna, 'Putin'le ikili görüþelim, bazý konularý müzakere edebiliriz...' diyerek, mevcud buhraný zamana yaymaya çalýþmak isteðinde olduðunun iþaretini vermiþ bulunuyor.