Hak ve adalet, hatta hakkaniyet!

Birleşmiş Milletler'in 78. Genel Kurulu'nun toplantı teması: "Güvenin Yeniden Tesisi ve Küresel Dayanışmanın Yeniden Canlandırılması" idi. İnsan ilk işittiğinde, bu ana tema hakkında, ne kadar da anlamlı diyor, öyle değil mi? Lakin bu tematik başlıklar, aslında işin hiç de öyle olmadığının itirafı gibidir çoğu kez. Diplomatik teklif ve temennileri, patlamaya hazır bombalara benzetirdi devletler hukuku hocalarımız, çünkü temenniler ciddi fay hatlarının üzerine çekilen örtülerdir diye eklerlerdi... "Temennilerin olduğu her yerde, kırılganlıklar saklıdır"

Cumhurbaşkanımız, "Daha adil bir dünya mümkün' diyor epey zamandır, "Yeni bir dünya barışı mümkündür' diyor. Elbette bunları, Birleşmiş Milletler'e bir övgü mahiyetinde değil, adalet üretemeyen küresel sistemin iflasını dile getirerek, itiraz içeriğiyle ifade ediyor... Daha da önemlisi uluslararası düzeyde hukuk ve adaleti sağlayacak yeni bir sistemin öncülüğünü de üstlenmiş oluyor.

Dünkü konuşmasında sadece siyasetin mimarisinden bahsetmedi Cumhurbaşkanımız. Yaklaşık 1 milyara yakın insanın açlıkla mücadele etmesini, mahcubiyet duyulması gereken bir insanlık krizi olarak ortaya koydu. Türkiye, uluslararası yardım ve dayanışma konusunda tüm dünyanın öncüleri arasında, insanlık açısından çok değerli bu deneyimin ustalığıyla da çağrıda bulundu tüm dünya ülkelerine, gelin bu utançtan hep birlikte kurtulalım mealinde bir çağrıydı bu...

Konuşmasında bir dünya haritası çizdi adeta...

Fas ve Libya'nın yaşadığı felaketlere dikkat çekerek, tüm dünyayı yardımlaşma ve dayanışmaya davet etti... Yemen'deki insani krize dikkat çekti, çözmeliyiz dedi... Balkanlar, Kafkasya, Türk Devletleri Teşkilatı ve elbette kardaş Azerbaycan'dan bahsetti. "Karabağ, Azerbaycan toprağıdır' dedi. Ermenistan'ı uyardı. Bangladeş ve Arakan'da faciayı yaşayan Rohingya Müslümanlarının onurlu ve güvenli şekilde ülkelerine dönebilme haklarını seslendirdi. Uygur Türklerinin insani yaşama hakkının altını çizdi. Keşmir sorunu acilen çözülmeli dedi. İsrail'i, Filistin'de 1967 sınırlarına geri dönmeye ve şiddet eylemlerini durdurmaya çağırdı... Latin Amerika ülkeleriyle gerçekleşen dostluk anlaşmalarından ve dayanışma ruhundan söz etti...

Bunlar kuşkusuz çok dikkat çekici, cesur ve öncülük edecek açılımlardı...

Sürdürülebilirlik vurgusu yaptı... Güvenliğin üzerinde durdu ki bu aynı zamanda en temel hakkımız olan; yaşama hakkına tekabül ediyordu. Güvenliğin sürdürülebilir olması, terörün durdurulması sonucunu intaç eder ki Türkiye de bunu yapıyor... Dolayısıyla müttefik ülkeler, terör örgütlerini desteklememeli dedi Cumhurbaşkanımız...

Sürdürülebilirlik vurgusunda; hukuk ne kadar matematik ve nesnel gerçekleri ideleştiriyorsa, 2. merhalede adaletin onu evrenselleştirdiğini, 3. merhalede ise hakkaniyetin, meseleyi nicelden nitele, matematikten insan gerçeğine taşıyan bir ilerleme olacağı şeması çizildi zihnimde.

Barışın oluşumu-kurulumu kadar; sürmesi, devam etmesi de hayatidir anlamında ciddi bir konuşma yaptı. Ve dikkat çekti! İslamofobi, ırkçılık, adil olmayan gelir dağılımının, ensesinde boza pişirilenleri o kadar çok rahatsız ettiğini, bunun aynı zamanda dünyayı tehdit eden konular olduğu hususunda uyarılarda bulundu. Ne derdi büyüklerimiz? Bir yer biri bakar kıyamet ondan kopar... İhtiyar gezegenimiz bu adaletsiz düzenin ağır yükü altında eziliyor ne yazık ki...

Siyaset netice almak sanatı, çözüm bulma mesleğidir. Cumhurbaşkanımıza eşlik eden Emine Erdoğan Hanımefendi, temasları ve küresel anlamda öncülük ettiği "Sıfır Atık' projesiyle, örnek bir hanımefendi tablosu çizdi. Hanımefendi, oryantalistlerce türetilmiş, İslam aleminin kadınları ikinci plana ittiğine dair safsatayı, uluslararası toplumda üstlendiği toplumcu yaklaşımlarla, yaptığı öncülüklerle bertaraf ediyor...