Halkımızın aslî değerlerini yitirdiğini sananların hüsranı kaçınılmazdır

Önce bir konuya değineyim..

40-45 yıl öncelerde de bazıları yazdığım gazeteye gelir ve 'Ağabey, siz geniş bir kitle ile irtibat halindesiniz.. Bir müşkilimiz var.. Sizin görüşünüzü almak istiyoruz..' derlerdi.

'Buyurunuz, bildiğimiz bir konu ise görüşümüzü söyleriz. Ama 'Ben de bilmiyorum..' demek de bir cevaptır..' der ve muhatabımızı dinlemeye koyulurduk:

'İnanç konularında pek sıkı bir bağlılığımız olduğunu söyleyemeyiz.. Ama yine de bazı konular bizi ister istemez düşünmeye sevk ediyor.

Bir kızım var, onu bir genç istiyor.. Zâhiren efendi birisi.. Ailesi de öyle sayılır.. Her ne kadar yaşayacak olanlar, sadece o ikisi iseler de, insan yine de gidip gelebileceğimiz birisi olsun çünkü yakın akraba olacağız.. Yani, sosyal açıdan yaşayış tarzı, ne bileyim, âdetler, örfler.. Ve nasıl söylesem bilmem ki, bir de filân mezhebden olmasınlar.. N'olur, bizi yanlış anlamayınız, biz öyle bir mutaassıb bir aileden de değiliz.'

-Eee, o zaman mesele nedir?

-Efendim, öyle bile olsa evlilik hayatında, bir ömür boyu birliktelikte, bazen farklı uygulamalar olur ve bunlar başka şeylerle bir araya gelince, uyumsuzluğun ruhî temellerini oluşturabilir. Meselâ, inanç konuları.. Meselâ, gusletmek, abdest-namaz-niyaz, meselâ ileride çocuklara verilecek -verilemeyecek bir takım 'isim'ler.. Ne bileyim..'

Bunun tek taraflı olduğunu sanmamak gerek.. İstanbul Tıp Fakültesi'nin Çapa'daki hastanelerinde çalışırken, yanımızda bir müstahdem vardı. Efendi bir insandı.. Ama İslâm hakkında hiçbir şey bilmiyordu.. Ne abdest ve ne namaz- niyaz.. Ve diğer şer'î gereklilikler

'Abdestimiz alınmıştır, namazımız kılınmıştır..' diye öğretmişler bize, 'dede' dediklerimiz.. Ve sadece Âşurâ gününde değil, diğer zamanlarda da, Hz. Hüseyin efendimizin adı geçtiğinde biz otomatiğe bağlanmış gibi ağlarız..' derdi. Benden de, 'Bu hususların aslı nedir, temel bilgiler nedir?' diye sorar ve ben de kendi yetiştiğim kültürün ölçüleri içinde anlatırdım, o yine ağlardı ve 'Siz de Hz. Hüseyin efendimiz konusunda bizim gibisiniz, hayret!.' diye, şaşkınlığını dile getirirdi.

Bir taraftan orada çalışıyor, bir taraftan da İstanbul Hukuk'ta okuyordum. Bir gün dersten laboratuvara döndüğümde bu arkadaşımızın ağladığını gördüm.. 'Hayrola, nedir derdin?' dedim..

Hıçkıra-hıçkıra ağlayarak anlattı.. Meğer o iş yerinde çalışan ve ahlâkî düşüklüğüyle bilinen bir müennes personel ona, 'Pis... 'diye, inanç açısından nisbet edildiği taifenin adını da işin içine katarak hakaret etmiş.. Bunun için ağlarmış.. 'Yahu âbi, biz bu gibilerden de mi kötüyüz?' diyordu.

Evet, bunu niye mi anlatıyorum?.

Bizim halkımız içinde en zayıf durumda olanların bile içine işlemiş ve kendi inanç ölçülerinden olmayanlara bakışlarında bir tavır gelişmiştir. Hâlbuki halk kitleleri arasında, kendi inanç grubuyla ilgisi olmayan, folklorik mahiyeti aşmayan bir takım değer yargıları söz konusu edilebilmektedir. Sanki birisi filan inanç grubundan da; Turgut Özal, Abdullah Gül ve Tayyib Erdoğan dışındaki öteki C.Başkanları, halkın ekseriyetinin inanç değerlerine bağlı veya saygılı imişler gibi..

Böyleyken, KK Bey geçenlerde, mensub olduğu inanç çizgisini ilân ediverdi.. Halbuki, o zâten biliniyordu. Bu, 'mâlûmu ilâm' / zaten bilinen bir daha bildirmek' idi. Hattâ Hz. Peygamber soyundan geldiğine dair tuhaf broşürler bile yayınlatıp dağıttırdı. Hâlbuki bunlar rivayet halinde söylense bile söz konusu edilmiyordu.

Nitekim İyi Parti'den bir m.vekili, aylarca önce, 'Halkımız, filân mezhebden birisine oy vermez.. Onun adaylığı yanlış olur..' dediğinde bile, Tayyib Bey de, Devlet Bey de o konuya hiç değinmediler, duymazlıktan geldiler; taa ki o kişi, kendisinin inanç mensubiyetini açıkça beyan edene kadar.. Ancak ondan sonra 'Sana bunu soran mı oldu ki?' demekle yetindiler.

Ancak, bir evlilik birliği tesis olunurken bile bazı kesimler, 'Aman, filân taifeden olmasın..' derken, şimdi niceleri de, 'Devletin başına getirilirken, bu gibi konular hiç kaale alınmayacak mı?' diyorlardı..

Nitekim geçen ay m.vekili olduğu İyi Parti'den istifa eden Yavuz Ağıralioğlu, 21 Mayıs akşamı CNN Türk'te bu konulara da değiniyordu, zımnen.. Bir ara Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik "aday olma" şeklinde itirazlar olduğunu kaydeden Ağıralioğlu, "Kazanılamayacak bir adayı, kazanılamayacak bir stratejiyle birleştirip, bizim umudumuzu berbat etmenin hesabını kim verecek? Terörün gölgesine bulaşırsa millet ürkebilirdi, ürktü. Kemal Bey en dezavantajlı adaydı.' diyen Ağıralioğlu, "PKK'lıların '15 Mayıs'ta Kandil'den zafer çığlıklarıyla iniyoruz.', FETÖ'cülerin 'Almanya'dan, İngiltere'den, Fransa'dan, Yunanistan'dan 15 Mayıs'ta valizimizi aldık geliyoruz.' narâlarına bu milletin duyarsızlık gördüğü andan itibaren vereceği refleksi, 14 Mayıs'ta göreceksiniz dedim ben." şeklinde de konuşuyor ve devamında şöyle diyordu: "Şimdi bu kabule bir de 'Ne olursa olsun kazanıyoruz.' şehveti, şımarıklığı eklenince... Ve.. "Çatışmasızlık diyorlar. 'Seçim sonuna kadar PKK çatışmasızlık ilan etti.' diyorlar utanmadan. Hiç kimse diyemiyor ki, 'Siz kimsiniz, ne çatışmasızlığı ilan ediyorsunuz.' Sürece zarar vermemek için, Kemal Bey'in adaylığına zarar vermemek için çatışmasızlık ilan ettiler. (...) Siz bu değişimin umudunu, (...) Kandil'in cebine indirdiniz. Bu durum, millet vicdanında asla kabul edilebilir bir şey değildi. Milletin verdiği refleks budur."

Ağıralioğlu şöyle devam ediyordu: "Birinci turda kazanacağız' dediniz tutmadı. '58'le alırız, Tayyib Bey 42'yle mağlup olur.' dediniz tutmadı. 'Parlamento çoğunluğunu alırız.' dediniz, tutmadı. 'Birinci parti oluruz.' dediniz tutmadı. 'Başbakan oluruz.' dediniz tutmadı. '300'ü geçeriz dediniz.' tutmadı.(...) 'Asla iktidarı devretmeyecekler. Bunlar şımarıklıklarıyla memleketi vermemek için her şeyi yapacaklar.' dediniz tutmadı. 'Oy çalacaklar.' dediniz, 'Oylarımız çalındı.' dediniz tutmadı. Seçimlerin nihayete ermesine 2 saat kala, 'kazandık' dediniz tutmadı. Şimdi bu kadar dedikleriniz tutmadı.

14 Mayıs için söylüyorum. Şimdi 28 Mayıs için diyorsunuz ki, 'Bize güvenir misiniz?' Yahu, biraz mahcub olur musunuz lütfen? (...) Meselâ, 9 kere yenilmiş bir adamın 10'uncu maçına kimse gitmez. (...) AK Parti'nin açık ara alacağına inanıyorum, Cumhur İttifakı'nın açık ara alacağına inanıyorum. İkinci turda, Tayyib Bey'in alacağını düşünüyorum.'

'Kandil'i basacağız.' gibi, milliyetçilik tiratları bu ara çok arttı." diye konuşan Ağıralioğlu, konuşmasına şöyle devam ediyordu:

"Yahu, Kandil'de kimse kalmadı. Kandil'dekilerin hepsi PKK üzerinden Suriye'ye geçtiler, PYD'ye dahil oldular. Amerika Birleşik Devletleri orada onlara bir devlet vadediyor. Kandil'de kimse kalmadı. Geçen, Suriye'ye geçti. Bir devlet kuruluşu için gün saymaya çalışıyorlar cüretkarlıklarıyla. Amerika da onların ortaklığını yapıyor, bizim hukukumuzu çiğneyerek."

Evet, Yavuz Ağıralioğlu'nun sözleri, üzerinde düşünülmesini gerektiriyor.