Yerel seçimlere tüm partiler kısmen farklılaşmış yeni bir stratejiyle hazırlanıyor.
BDP-HDP Genel Başkanı olarak Selahattin Demirtaş'ın "Seni Başkan Yaptırmayacağız" sloganıyla, CHP'nin çatı aday olarak sunduğu Ekmelettin İhsanoğlu modeliyle denenmeye başlanan bir süreç içinde muhalefet blokunu tek adayda konsolide etmek ve böylece Tayyip Erdoğan ve AK Parti'yi alt etme stratejisi işe yaramadı.
Bu stratejinin muhalefet cephesinde görünen aktörleri; CHP, İYİ Parti, HDP, DP, Saadet, Gelecek, DEVA gibi sol, sağ ve milliyetçi eğilimli partilerdi. Her şeyden biraz koyarak oluşturulmuş siyasi çeşni stratejisi.
Ancak ittifak bunlarla sınırlı değildi. ABD Başkanı Biden'ın açık ifadesiyle Batı bloku "muhalefetin Erdoğan'ı devirmesi için" elinden gelen her şeyi yapıyordu.
Bunu muhalefetin kaşına gözüne bayıldıklarından için yapmıyorlardı kuşkusuz. Vaktiyle ABD'nin Türkiye Büyükelçisi görevi yapmış James Jeffrey ifade ettiği gibi Erdoğan'a her istediklerini yaptıramadıkları için yani kendilerine göre haklı bir sebeple muhalefeti destekliyorlardı. Çünkü biliyorlardı ki muhalefetin iktidara gelmesi Türkiye'nin değil ama ABD'nin menfaatine olacak.
Kurulan "büyük ittifakın" üçüncü ayağını ise terör örgütleri oluşturuyordu. Bu ayağın baş aktörleri FETÖ ve PKK'ydı. DHKP-C, MLKP ve DEAŞ'ı da unutmayalım. Bu örgütlerin her biri Türkiye'de çok büyük katliamlar gerçekleştirdi. Hali hazırda terör faaliyetlerine devam ediyorlar. DHKP-C daha yeni Çağlayan Adliyesi'ne saldırdı.
Siyaseti dış güçlerin menfaatine ve terör örgütlerinin istifadesine açan bu kirli stratejinin Türkiye'ye maliyeti çok büyük oldu. Güç birliği yapmalarına rağmen başaramadılar.
Bu arada, tabii olarak, siyasi partiler de bu kirli ittifaktan zarar gördü. Siyasetin meşru alanını siyaset dışı aktörlerin menfaatine açmak giderek yapısal hale gelen siyasete güven sorununa yol açtı. Meşru alanda kalınarak yapılan ittifakların siyasi sosyolojiyi yakınlaştırmak gibi olumlu sonuçları olabilecekken Türkiye'nin güvenlik endişelerini dahi besleyen bu ittifak anlayışı, toplumda kutuplaşmaya yol açtı. İçeriye dönük dışlayıcı milliyetçi söylemin yıkıcılığından uzunca bir süredir korunabilmiş olan Türkiye'nin buna bağışıklığını zayıflattı.
Bunların yanı sıra, yaklaşık 10 yıldır devam eden "CHP'nin adayına kazandırma stratejisi", öyle anlaşılıyor ki CHP'ye kazandırmadığı gibi diğer partilerin seçmenleri ile bağlarını da zayıflattı.
14-28 Mayıs 2023 genel seçimlerinden alınan sonucun muhalefet cephesinde meydana getirdiği travma, muhalefetin ittifak imkanını siyaseti illegal yapıların ve dış aktörlerin menfaatine olacak şekilde kullanmasından kaynaklandı.
Şimdi ise başka bir denklem söz konusu. Görünürde her parti seçime kendi adayları ile giriyor. Bunun her parti için ayrı sebepleri olabilir. Ancak en gelen düzeyde şunu söyleyebiliriz; küçük partiler için ittifak içinde kalarak CHP'nin adayını desteklemek siyaseten kendi varlığını yok etmekle aynı anlama geliyor.
Ancak muhalefet bloku yerel seçim vasatında ittifak halinde hareket etmeyerek de CHP'yi desteklermiş olacak. Çünkü Saadet, Deva ve Gelecek Partilerinin çıkaracakları ayrı adaylar CHP tabanından ziyade AK Parti tabanından oy almayı umuyor. Tıpkı Yeniden Refah Partisi'nde olduğu gibi.
DEM ve İYİ Parti'nin durumunu ayrı değerlendirmek gerek. İYİ Parti, ittifak modelinin "en fedakâr" ama "en kaybeden" partisi olarak görüyor kendini. "En büyük fedakârlığı biz yaptık ama teşekkürü HDP aldı, bonuslar HDP'ye gitti. Üstelik HDP'nin PKK ile ilişkisine rağmen biz ittifakta kalmaya devam ettik" diyorlar.
DEM ise İstanbul'da Başak Demirtaş'ın aday adaylığını kabul etmeyip Kandil'in işaret ettiği isimleri tavşan eş başkan adayları olarak öne sürdü. Bu hareket ile en azından İstanbul'da siyasete Kandil'in gölgesi düştü diyebiliriz.
Demirtaş ailesi susmaz ise Selahattin Demirtaş'ın hain ilan edilmesi an meselesidir.
DEM Parti, Kandil'den bağımsızlaşma fırsatlarını kaçırdığı müddetçe Türkiye partisi olma imkânı yakalayamayacaktır.
Kürt halkının HDP çizgisine verdiği destek ise esasında PKK'dan bağımsızlaşmaya verilen bir destektir. HDP bunu anlamadığı ve gereğini yapmadığı müddetçe PKK'dan yakayı kurtaramayacak ve gerçek anlamda meşru zemine oturamayacaktır.