''Hepsinden eyice bir gönüle girmektir...''

Yunus Emre’nin ‘’ilim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir’’ dizesiyle baþlayan meþhur þiirinde geçer: ‘’gönüle girmek’’. Namazdan, oruçtan, hacdan, zekattan tek tek bahseden þiirinde, hakikatin özünü gönülde bulmuþtur Yunus. Gönlü düzeltmek gerekir, tertemiz tutmak, sükunet ve sabýrla iyiliðin tarafýnda durmak, böylece alemin gözbebeði olan insaný, ‘’hz.insan’’ kýlmak, ‘’insan-ý kamil’’ eylemektir muradý...

Ariflerin oynadýðý satrançtaki gibi hayat, bir yanýmýzda zillet diðer yanýmýzda vuslat var. Tam 101 basamaklý bu oyunda, insanýn kamil olma macerasý anlatýlýr. Ýnsanýn kalbi hakkýnda, benliði hakkýnda, yapýp eylediklerini tarttýðý vicdaný hakkýnda herhangi bir düþüncesi yoksa þayet, kendisine hayatta bir kez bile olsa ‘’ben kimim, nereden geliyorum ve nereye gidiyorum’’ diyerek sorgu sual eylememiþse pek tabiidir ki o; ancak ilk basamaktadýr, zillettir burasý, yani kapkaranlýk, dar bir yerdedir.

Kandilsiz, ýþýksýz kalmýþtýr iç sorgusu olmayan... Bugünse ne yazýk ki tüm sorgularýmýz dýþarýya dönük. Kalabalýk bir baðýrtýdan, gürültü karmaþasýndan ibaret dünya, öyle ki herkes baðýrýyor, ama hiç kimse birbirini duymuyor, buyurganlýk, kibir, böbürlenme, laf yarýþý, sorgu mu dediniz, o ancak rakibini küçültmek için... Peki nereye kadar? Kendimize dönüp, kendimizi ne zaman göreceðiz, ne zaman iþiteceðiz?

Ariflerin yolculuðunda esas iþ gönüldedir... Bin bir macerayla zilletten çýkýlýr, ama bir daha oraya düþülmeyeceðinin garantisi de yoktur. Bu yüzden yolcular sürekli tetikte olmalýdýr. Bin bir meþakkatle 87. basamaða gelindiðinde ki bu durak; ‘’muhabbet’’ duraðýdýr. Gönlümüz sevginin iyileþtirici þifasýyla tanýþýr ve bu hal bizi, son durak olan ‘’visal’e yani kavuþmaya ulaþtýrýr...

Bir okuyarak öðrendiklerimiz vardýr, bir de kulaðýmýza üflenenler. Hepsinden eyice, bir gönüle girmek de iþte böyle bir þey. Gönül yapmak, gönül almak, gönül kýrmamak, gönlün hatrýný yüce tutmak, gönle girmek, gönül rýzasý, gönlü hoþ tutmak bizim geleneðimizde kulaðýmýza üflenenlerden... Deden, nineden, konu-komþudan, mahalleden, eþ-dosttan daha çocukluðumuzdan itibaren tevarüs ederek ruhumuza sinenlerden... Bunun kýymetini bilelim ve gönlümüzü de gönülleri de karartmayalým...

Yerlere göklere, ve dahi hiç bir yere sýðmayan Yüce Allah, mü’min kulunun gönlüne sýðar derler. Ýþte o gönül öylesine güzel, öylesine yüce, öylesine mukaddestir. Gönül, Allahýn evidir. Yere kýrýntý düþmesinden ruhu daralýp da, düþtüðü vakit derhal onu yerden alarak öpen, alnýna koyan kiþi... Bir kýrýntýya bu hürmeti gösterirsin de... Ya gönülleri nasýl kýrarsýn...

Çok büyük kelimesi asrýmýz için artýk yetersizdir. Mega’lar, ultra’lar var ve sýnýrsýzlýk esas. Ama tüm bu artan niceliklerin, büyük projelerin, büyük baþarýlarýn, büyük atýlýmlarýn göz kamaþtýrýcý sýnýrsýzlýðýnda, gönlümüzün huzuru yok... Tatmin olmaktan bahsetmiyorum, her þey bu kadar çok ve sýnýrsýz olduðunda, zaten tatmin de imkansýz oluyor ama gönlün huzuru zaten baþka bir þey... Çünkü insan maddeden ibaret deðil, bir ruhu var, kalbi, zihni, hatýralarý, umutlarý, gönlü var...

Her ne iþ yapýyorsak yapalým... Bu dünya kimseye kalmaz, fanidir. Güce güvenerek, gücü olmayanýn gönlü kýrýlamaz. Nice büyük baþarýlar büyük alkýþlar alýr, ama gönle giremez... Bu yüzden yaptýklarýmýzý gönüllerin rýzasýna sunmamýz gerekiyor. Gönülleri sarmak gerekiyor, gönüllere þefkat kanadýný indirmek gerekiyor vesselam...