M. Yalçın Yılmaz
M. Yalçın Yılmaz
Tüm Yazıları

İç Siyasete Dışardan Bakmak

Türkiye, etrafında olup bitenlerden bağımsız değil. Gerek ekonomik ilişkileri gerekse kültürel mazisi etrafındaki olaylardan kopuk bir çizgide var olmayı imkansız kılıyor.

Asırlarca bölgemize hakim olan payitahtın arşivi ve Cumhuriyet deneyimi bizi bu ilişkileri diri tutmaya zorluyor.

Pakistan'dan Sırbistan'a Ukrayna'dan Yemen'e kadar ve hatta çok daha ötesi coğrafyalarda sizi ilgilendiren meseleler var.

Denizden komşumuz Libya ve Ukrayna geleceğin dünyasında giderek artan bir öneme sahip. Türkiye gibi derin kökleri olan bir ülkenin sınırlarını tel örgülerle çevirmeniz zaten mümkün değil. Çevreniz akrabalarınız ve tarihi bağlarınızla örülü.

Kazakistan, Ukrayna, Pakistan ve ekleyeceğimiz birçok ülke üretim ve tüketim zincirinin birer halkaları.

Enerji kaynakları, madenler ve işgücü hattı istikrarlı alanlar istiyor ve yükselen ekonomilerin istikrarlı alanlarda olması zorunlu. Yakın gelecekte çok tartışılacak başlıklar var. Yenilenebilir enerji için gerekli madenler nerede? Esas kavga o madenlerin haritalarına ne zaman sıçrayacak?

Pakistan'daki seçim süreci yerel iktidar savaşlarından ziyade ülkenin dış politikadaki tutumu ve ticaret koridorundaki pozisyonu ile ilişkili.

Dünyanın pek çok ülkesi ulusal çıkarlarından ziyade hegemonyanın çıkarlarına hizmet eden iktidarlar sistemine dahildir. Bu sistemleri dönüştürmek için ortaya çıkan hareketler ve liderler daima namlunun ucundadırlar.

Türkiye, bölgesine nispeten erken dönemde sandık tecrübesine sahip özel bir yere sahip. Bu tecrübeye rağmen defalarca darbelere maruz kalmış bir ülke. İktidarı ele geçirmek isteyen çıkar gruplarının darbecileri teşvik ettiklerini birçok kere deneyimledik. Bu bağlamda ordu-siyaset ilişkisi gereğinden fazla yıpranmış bir geçmişe sahibiz.

Küresel rekabette aktörlerin finansman gücü tartışmasız çok büyük ve her ülkede devşirebilecekleri iş adamı, aydın, bürokrat, STK sayısı epeyce fazla.

Türkiye, küresel rekabette taraf değiştirmiş bir pozisyonda değil. Ancak bulunduğu dünyaya açıktan eleştirel tutumuyla rahatsızlık verdi. Erdoğan, kralın çıplak olduğunu söyledi ve artık masada başka ülkelerin de söz hakkının olmasını istedi.

Kültürel olarak Batı dünyasına yakın olmasına rağmen siyasal duruşu itibariyle Atatürk, Batı cephesine karşı bir sembol olmuştu Müslüman halklar arasında. Doğduğu Selanik'in, vazife yaptığı Libya'nın ve Suriye'nin elden gitmesi bir Osmanlı paşası için kalben kabul edilemezdi.

Şimdi uzun bir istirahatten sonra bu yüzyılda Türk devlet aklının güçlü tezahürü ile karşı karşıyayız. Erdoğan, tarihsel sorumluluğuyla etrafıyla yakinen ilgilenen bir lider olarak karşımızda. Masada varlık gösterebilmek için sahada var olmanın farkında ve bunu ani kararlarla yapmıyor. Uzun süreli stratejik bir planlamanın tam merkezinde.

Bölgemizin istikrarsızlaştırılmaya çalışıldığı bir dönemde Türkiye'nin istikrarı giderek önem kazanıyor. Bir yandan fırsatları yakalamak bir yandan da merkez ülke olarak etrafımıza güven vermek için başka şansımız yok.

Türkiye'nin küresel rekabette pozisyonunu etkilemek ve gücünü kırmak için farklı odakların gece gündüz çalıştıklarını görmek zorundayız. Tarih bize iç hesaplaşmaların ve hırsların ne denli ağır sonuçlara yol açtığını defalarca öğretti. Bölgemizde yaşanan her olaydan ders çıkarmak ve domino etkisi planlayanları fark etmek zorundayız.

İç siyasette olup bitenleri dış politikadaki duruşumuzla irtibatlandırmak zorundayız. Kim, kime, niçin karşı çıkıyor? Kim kimle birlikte çalışıyor? Bu soruların cevabını bulduğumuzda iç ve dış siyasetteki kesişmelerin sebebini okumak çok daha kolay hale geliyor.