Esasýnda siyaset doðrudan ahlak ile irtibatlý bir eylemdir. Çünkü baþkasý adýna da yapýlýr. Hatta sadece kendi menfaatiniz ya da kendi klanýnýzýn menfaati için yapýp ettikleriniz siyaset bile deðildir.
Bu yüzdendir ki klasik dönem eserlerinde siyaset, felsefenin dolayýsýyla ahlak alanýnýn bir konusudur.
Fakat buna mukabil siyaset ahlaksýzlýðýn sýradanlaþtýðý bir yer olarak algýlanagelmiþtir.
Oysa dünya hayatýndaki en erdemli eylemdir siyaset. Çünkü içinde iyiye, doðruya yönelme, iyileþtirme ideali taþýr. Ýnsaný toplumla, toplumlarý geçmiþ ve gelecekleriyle ve komþularýyla iliþkili kýlar.
Ütopyalarda bile siyaset vardýr, bir gelecek kurgusu barýndýrýrlar çünkü.
Bazen çok da serttir siyaset. Öyleyken bile ahlaksýzlýða ruhsat yoktur. Düþmanýn mert olaný övgü bile alýr.
Siyaset, kendi olaðan araçlarý dýþýndan bir güçle yönlendirildiðinde ise orada artýk siyaset deðil baþka bir þey vardýr. O baþka þey, her ne ise, siyasetin ahlaktan kaçtýðýnýn delilidir.
Türkiye’de siyaset kurumuna güven son döneme kadar düþüktü.
Siyasetçi halka güven vermiyordu. Çünkü seçim dönemi halka verdiði sözleri hiçbir zaman tutmuyor ya da tutamýyordu. Zira her daim ensesinde askerin nefesini hissediyordu.
Evvelki gün Cumhuriyet tarihinin ilk darbesinin, 27 Mayýs’ýn yýldönümüydü. 27 Mayýs’ta darbe bir dizi ahlaksýzlýkla meþrulaþtýldý. Darbe baþlý baþýna zaten bir ahlaksýzlýktý.
Ondan sonra gelen siyasetçiler için Menderes ve arkadaþlarýnýn daraðacýndaki fotoðrafý, kendileri için de kurulabilecek bir mizan olarak hep karþýlarýnda durdu. Siyasetçinin görünmez tavaný oldu.
AHLAKSIZLARDAN ÖÐRENECEÐÝMÝZ HÝÇBÝR ÞEY OLAMAZ
Yöntem aynýydý, halkýn deðerlerini siyasete taþýyan “milletin adamlarý” en ahlaksýz iftiralara, karalamalara maruz býrakýldý.
Ahlaksýzlýðýn bir siyasi güce dönüþtürüldüðüne yakýn zamanda da tanýk oluk. Üstelik tüm büyük ahlaksýzlýklar, “ahlakçýlýk” kisvesiyle yapýldý hep.
Darbeye giden yollar ahlaksýzlýkla döþendi.
28 Þubat sürecinde dindar sosyoloji her türlü gayri ahlakiliðin yuvasý olarak resmedilmiþti, hatýrlayýn.
Yakýn dönemde ise Gezi kalkýþmasýyla þahit olduk, ahlaksýzlýðýn siyasi güç olarak kullanýldýðýna.
Bu yönüyle Gezi bir milat oldu. Gezi eylemlerinin 3-5 aðaç için olmadýðýný, içeride planlayýcýlarý, baþ rol oyuncularý, figüranlarý olan uluslararasý bir yapým olduðunu kýsa sürede anladýk. Lakin ayný zamanda Gezi kalkýþmasý ile birlikte hakaret, küfür, tehdit, karalama ve itibarsýzlaþtýrmanýn siyaset haline geldiðini gördük.
Küfrün alkýþlandýðýna þahit olduk.
Taksim Meydaný yakýlmýþ, yýkýlmýþ; arabalar, belediye otobüsleri tahrip edilmiþ; Gezi Parký ve Atatürk Kültür Merkezi illegal örgütlerin karargahý haline gelmiþ iken Cumhuriyet Halk Partisi Genel Baþkaný, eylemcileri alnýndan öpüyordu. Tüm o vandalizme raðmen, sýrtlarýný sývazlýyor, eylemcilere “aslansýnýz kaplansýnýz” diyordu.
Gezi, ahlaksýzlýðýn ve aðzý bozukluðun miladý oldu diyebiliriz.
Sosyal medya da ondan sonra iyice zývanadan çýktý.
Cumhurbaþkaný Erdoðan’a, sistematik þekilde en aðýr hakaret ve küfürler edildi.
Bu ayný zamanda bir psikolojik savaþ taktiði olarak uygulamaya kondu.
Gezi’den sonra adým adým “tek adam”, “diktatör” gibi ithamlar Erdoðan’ýn sýfatlarý haline getirilmeye çalýþýldý.
O meydanda Cumhurbaþkaný ve ailesine edilen küfürleri alýntýlamaya terbiyemiz elvermez ancak þu kadarýný söyleyelim, o gün bugündür sosyal medyanýn saðladýðý konforun da etkisiyle, FETÖ-PKK-DHKPC gibi örgütlerle eþgüdümlü olarak CHP’nin baþýný çektiði bir ekip, siyasetteki ahlak perdesini yýrtýp attý. Bayrak, ezan, þehit gibi kutsal deðerler, inanç, kiþisel dokunulmazlýk, aile mahremiyeti dahil her þeye karþý bir azgýnlýk ve ahlaksýzlýk söz konusu.
Bu ahlaksýzlýða karþý en büyük silah hayretimizi mahafaza edebilmek ve illa edep, illa edep…
Ahlaksýzlardan öðreneceðimiz hiçbir þey olamaz…