25 Kasım günü 1994 yılından beri BM kararıyla tüm dünyada Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak adlandırılıyor ve farkındalık için bir dizi çalışmaya gün sahipliği yapıyor.
AK Parti Kadın Kolları Başkanlığı da kadına şiddetin önlenmesi için alanında çalışan tüm bakanlıkların, kurumların, saha uzmanlarının, akademisyenlerin ve gazetecilerin katılımıyla önemli bir çalıştay düzenledi dün.
Disiplinler arası çalıştaya kadına yönelik şiddetle mücadele için çalışan beş bakanlıktan (Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı) daire başkanları katılarak yapılanları ve koordinasyonun nasıl sağlandığını detaylıca anlattı.
Sorunun ortak olduğunu, çözümün de ancak ortak çalışmayla geleceğini bilmenin ferasetiyle çalışma verimli şekilde tamamlandı.
**
Toplumun en kolay ortaklaştığı konuların başında geliyor kadına şiddet konusu. Farklı alanlardan, disiplinlerden, kesimlerden ve yaşam pratiklerinden gelen kadınlar kadına, çocuğa, hayvana, herhangi bir canlıya yönelen şiddet karşısında duyarsız kalmıyor. Toplumsal kutuplaşma arttı değerlendirmelerine rağmen toplumumuzun en önemli hasletlerinden biri hala bu.
Ama şiddete eğilimli kişilerin patolojik ya da davranışsal bozukluğunun tedavi edilmesi, öfke kontrolünün ve ayrılık hukukunun içselleştirilmesi sorunun çözümünde önemli bir mesafe alınmasını sağlayacağı da kesin.
**
Kadına yönelen şiddetin anatomisine bakıldığında farklı dinamiklerin etkili olduğu görülüyor. Bunların neler olduğuna, hangi süreçlerin sonunda şiddetin geldiğine bakmak bizi çözüme yaklaştıracaktır.
Nitekim Aile Bakanlığı ile Hacettepe Üniversitesi şiddet uygulayan faillerin ortak bir profilini çıkarabilmek için ortak bir çalışmaya başlamış. Kadına şiddetten hüküm giyenlerle görüşülerek önemli bir veri tabanına ulaşılacak. Şiddet faillerinin patolojik nedenlerle mi yoksa davranış bozukluğu, alkol bağımlılığı gibi nedenlerle mi suç işledikleri anlaşılacak.
Öte yandan küçük yaşlarda başlayan yanlış eğitimin bir sonucu olarak bazı erkeklerin şiddete bir sorun çözme yöntemi olarak başvurması, kültürel bir yanılgı olarak erkeğin duygularını bastırıp öfkesini salıvermesinin salık verilmesi, "kol kırılır yen içinde kalır", yahut "gelinliğinle çıktığın bu eve ancak kefeninle dönersin" gibi acımasız ve kişiyi çaresiz bırakan yaklaşımların yarattığı sıkışmayı da aşmak gerek.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık önceki gece 24 TV'de konuğumuz olduğunda önemli bir bilgi paylaştı. Çalıştaya katılan uzmanlar da benzer paylaşımlar da bulundu. Meğer kadına şiddetten dolayı yargılanan failleri davaya bakan hakim "öfke kontrolü için" bir psikiyatra ya da psikoloğa gönderdiğinde failler çok isteksizmiş. Bunu onur kırıcı buluyorlarmış.
Düştükleri çukura bakar mısınız!
Kadına şiddet uygulamaktan utanmıyor ama öfkesini kontrol etmekten utanıyor!
Değiştirmemiz gereken zihniyet bu işte. Şiddeti çözüm zannetmeyi, fiziksel manada kendinden "zayıf" birine vurmayı "erkeklik" sanmayı kınamalıyız, utandırmalı, vazgeçirmeliyiz.
Aşılması gereken konulardan biri de alkol ve madde bağımlılığının şiddet vakalarındaki oransal çokluğu. Kadına şiddet olaylarının yüzde 70'i fail alkollüyken ya da kullandığı yasa dışı maddenin etkisindeyken işlenmiş. Yaşam biçimimize müdahale ediliyor yaygarası koparmadan sakince konuşmamız gerekiyor bu konuyu.
Yapılması gerekenlerden biri ise ayrılık sürecinin iyi yönetilmesi. Çünkü kadına yönelik şiddet vakalarının kahir ekseriyeti evlilik, nişanlılık, sevgililik gibi ikili bir ilişkiyi sonlandırma safhasında yaşanıyor. Araya velayet, mal paylaşımı, nafaka gibi başlıklar da girince iş iyice çetrefilleşiyor. Ama hem bu sürecin uzlaşma yoluyla atlatılması, hem ayrılan çiftin kendine yeni bir hayat kurabilmesi için bu bakış açısına ihtiyaç var. Diyanet de boşanmanın hak olduğunu daha sıklıkla işleyerek kafası karışanların zihnini netleştirmeli.
**
Günümüz dünyasında şiddetin en belirleyici sebeplerinden biri de medya ve sosyal medya artık. Medyanın şiddet haberlerini aktarırken kullandığı dil, aldığı tutum, savcılık ifadelerini sansürsüz yayınlaması gibi hatalar şiddet suçuna giden yola taş döşeyebiliyor.
Bir de tabii Başak Cengiz cinayetinde olduğu gibi kadını açık hedef kılan bir gerekçe var. Kadının erkeğe göre fiziksel manada daha güçsüz olması, katil ya da şiddet suçunun failince "kendini savunamaz" diye değerlendirilmesi de erkekten kadına yönelen şiddetin yaygın gerekçelerinden biri.
Kadına karşı şiddetin dinamiklerinin çokluğu ve farklılığı gibi şiddetle mücadelede de çoklu ve bütüncül bir yöntem gerekiyor. Hukuk da, medya da, eğitim de, devlet gibi sivil toplum da topyekun sorumluluk almalı.