‘Kadına karşı şiddet'i seyrederek kınayan ‘toplumsal duyarlılık'

Biri sosyal medyada yayınlanan video ile diğeri ajanslara düşen bir haber ile duyuldu. Videoda Samsun'da sokak ortasında bir kadın 3 yıl önce boşandığı eşi tarafından, anne anne diye hıçkırarak ağlayan 5 yaşındaki çocuğunun yanında öldüresiye dövülüyordu.

Bizim sosyal medyada yaymaktan imtina ettiğimiz o vahşet görüntülerini 5 yaşındaki çocuk ağlayarak izledi. Üstelik kimse de çıkıp o adamı durdurmaya çalışmadı. Sosyal medya çağının geriği olarak biri kayıt aldı sadece.

Görüntü kaydı olduğu için hepimiz bu olaya odaklandık ancak diğeri daha da feciydi.

Yine bir anne 4 çocuğunun yanında 6 yıldır aldatıldığı kocası tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Evindeydi, bu yüzden kimse videoya da çekemedi. Kimbilir belki komşuları, kadının sesini duyduğu halde, sıradan bir koca dayağı deyip geçiştirdi.

Biri eski koca, diğeri aldatan koca... İki anneyi, çocuklarının yanında darp etti. Biri cinayetle sonuçlardı.

Daha geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı'nda kadına karşı şiddetle ilgili de maddeler vardı. Daha önce defalarca olduğu gibi böyle her bir olayda evvela kanunlara dönüp

bakıyoruz, orada boşluk arıyoruz her seferinde belki biraz daha ağırlaştırıyoruz. Kadına karşı şiddet suçları bu şekilde, iyi hal indirimi kapsamından çıkartıldı. Denetimli serbestlik gibi uygulamalardan da muaf tutuluyor kadına karşı şiddet suçlarından alınan cezalar. Dünyada en ağır cezaların uygulandığı ülkelerden biriyiz ancak yine de koruyamıyoruz kadınları. Her yeni şiddet vakasının ardından binlerce mesaj atıyor, siyasetçisinden sivil toplumuna tek ses olup kınıyoruz. Yine çare olmuyor. İşin tuhafı, kadına karşı şiddete toplumsal duyarlığın arttığı ama sokak ortasında dövülen bir kadını kurtaracak erkeklerin azaldığı bir çağdayız.

Bir kesim, erkek şiddetini tüm koruyucu rolleri şiddetin aslı kaynağı olarak göstermek suretiyle ve aileyi hedefe koyarak ele alıyor. Şiddeti aileye hasredip baba, ağabey, koca rollerinin tamamını kategorik olarak şiddet kaynağı sayıyor ve kadınları bunlara karşı isyana davet ediyor.

Bir kesim de "kadına karşı şiddet" kavramının bile erkek varoluşuna karşı şiddet içerdiğini ve bu söylemin sorun çözücü olmadığını ifade ediyor.

Bir kadın eşi, eski eşi ya da sevgilisi tarafından darp edildiğinde bu kadına karşı şiddettir. Çünkü burada bir orantısızlık vardır. Kadın burada mukavemeti zayıf olduğu için şiddete uğramaktadır. Bu yüzden "erkek şiddeti" diyoruz ve bu yüzden "kadına karşı şiddet" diye bir olgu vardır.

Kadınları, genç kızları aile içi rollerin tamamına karşı düşmanlaştıran söylem ise daha büyük bir şiddetin meşrulaştırılmasıdır. Toplum ve aile düşmanı bir yerden konuşanlar, aileyi çocukların korunduğu değil zarar gördüğü kurumlar olarak görüyor. Toplum ve aileyi kadınların kadınlık rollerine hapsedildiği, ezildiği, şiddet gördüğü ve bu yüzden de yıkılması gereken kurumlar olarak dikte ediyorlar.

Taciz, tecavüz, şiddet gibi infial yaratan suçlarda cezai müeyyideleri caydırıcı ağırlıkta tayin etmek gerektiği gibi konuyu aile ve toplumu güçlendirici çözümler çerçevesinde tartışmak da önemli.

İki uçta değil makuliyette, ifrat ve tefritte değil vasatta çözüm aramalıyız.

Aksi durumda toplumsal duyarlılığımız arttıkça gerçekliğe yabancılaşacağız. Kınayacak, mesaj atacak ama gözümüzün önünde yaşanan olaylara bile müdahale etmeyeceğiz.