Kahraman ordumuza ‘satılmış' dendi, bu kadar bağırmadınız!

Artık politik gündemin de üst sıralarında olduğu için hepimizin malumu.. Bir metafor yapmaya çalışırken, belki de tamamen maksadını aşan bir ifadeyle, Türk askerini hedefe koyan bir söz söylendi televizyonda. Anlıyorum ki Söyleyen dışında kimse sahiplenmiyor bu sözü.. Sadece söz söyleme hürriyeti üzerinden yürüyor çünkü tartışma.. Yani ne CHP genel Başkanı çıkıp da; “.. evet satılmıştır, ne var bunda..” dedi ne de seçmenleri.. Diğer taraftan programın yapım ekibinden de, “kızacak bir şey yok biz her sözün söylenebileceği özgür bir platformuz” türü bir sahipleniş gelmedi.. Aksine Programın moderatörü bir kaç defa sözünü geri alması için imkan tanıdığını hatırlattı.. Yani o da sözün aslında çok da münasebetsiz olduğunun farkında.. Kuyruğu dik tutmak adına bir tek Ali Mahir Başarır geri adım atmıyor.. O da hepimizi Allah’a havale ederek yargı sürecini bekleme kararı almış. İyidir.. Yeter ki Allah’a havale edilelim. O ne güzel vekildir..

***

Şimdi bu tip durumlarda birkaç şey olur.

1) Kamuoyu tepkisi

2) Adli süreç

3) İç/idari soruşturma

4) Dördüncü maddeyi birkaç satır aşağıda yazacağım.

Kamuoyu tepkisi bazen idari süreci de adli süreci de etkileyebilir.. Misal geçen hafta Kur’an-ı Kerim ayetlerinin Allah kelamı olmayabileceğini ima eden bir tefsir profesörü, kamuoyu tepkisi sonucu üniversiteden ayrıldı.. Muhtemelen üniversite ‘kendin bırak bizi uğraştırma’ demiştir.. O yüzden diyorum iç içe yürür bu işler diye.. Şimdilik, Türk ordusuna ‘satılmış’ deme cüretinde bulunan milletvekili için bir sokak baskısı oluştu.. Bir de adli süreç..

***

Gelelim boş bıraktığımız dördüncü maddeye.. Dördüncü madde şu.. Elbette o sözlerin söylendiği televizyon kanalına da bir ceza gelecek.. Bundan kaçış yok.. Yani ‘canlı yayında bir anda söylendi, yapacak bir şey yoktu’ gibi bir savunmanın televizyonun sorumluluğunu azalttığını düşünmeyin. Elbette adli süreçte bakılacak bazı veriler vardır.. ‘Söze itiraz edilmiş mi, karşı tarafa yanıt hakkı kullandırılmış mı’ vesaire.. Ama televizyon yayınlarını düzenleyen üst kurul, eğer varsa, onun incelemesi bağımsız olacaktır.. Yapacak bir şey yok. Yaklaşık 25 yıldır ekranlarda olan biri olarak ben de çok defa yayınları RTÜK incelemesine takılmış çeşitli cezalar almış bir kardeşinizim. Üstelik vaktiyle program durdurma değil doğrudan ekran karartma vardı.. CHP’nin RTÜK üyesi Sedat Nuri Kayış başkanlığında radyolar-televizyonlar bir kapanırdı, haftalarca ekranlar simsiyah kalırdı.. Neden kapandığını merak edenler yine Kayış’ın; “Burası irtica Fm” kitabını okusun derim.. Neyse tekrar tekrar temcit pilavı gibi 28 Şubat zorbalığını anlatma niyetinde değilim.. Bu uygulama hem de en acımasız haliyle hep vardı. Ve nalıncı keseri gibi herkes kendine yontardı. Konuşturmayın beni.. Şimdi Habertürk’te ‘özgürlük’ diye feryat eden meslektaşlarımdan bazıları, Akit Tv’nin yayın lisansı iptal edilme aşamasına geldiğinde zil takıp oynuyorlardı..

***

Soru şu.. Bu kadar ceza da verilmesin mi kanala? Hiçbir şey olmamış gibi mi davransın RTÜK?.. Ey Habertürk.. Bu kadar yaygarayı, ordumuza satılmış dendiğinde yapmadın da, kendinize yayın durdurma cezası geldiğinde yaptın.. Bunu görmüyor mu bu millet sanıyorsun?.. “Canlı yayında olur böyle” .. Olmaz efendim.. Çıkarsa bir konuk çantasından cebinden yaksa sigarasını.. “Ama biz hemen söndürttük” der misiniz?.. Bir konuk bir anda terör örgütünün propagandasına başlasa.. “Ama biz durdurduk” der misiniz?.. Bülent Ersoy’u protesto edeceğim diye bir hayvansever, bir anda soyunuverse yayında.. Hiç yaptırım olmasın mı istersiniz?.. Biz sizi anlıyoruz, siz de bu milleti anlayın azıcık..