Kemal Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Başsavcılığına ifade verir mi?

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Siyasi cinayetler olabilir" açıklaması dolayısıyla ifadeye çağırdı.

Peki o ne yaptı?

Avukatı aracılıyla savcılığa "Öncelikle AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın soruşturma konusu yapılan 'Siyasi Cinayetler Ve Tehditler' özelinde ifadesinin alınmasını, tartışılan konunun aydınlığa çıkarılmasının böylelikle sağlanmasını talep ediyoruz" yazılı bir dilekçe verdi.

"Siyasi cinayetler duyumu" alan kendisi, ama ifade vermesi gereken Erdoğan!

Şeytanın aklına gelmeyecek manevralar bunlar.

Yüzsüzlük mü, artık ne derseniz deyin.

İfade vermeye gitmez, gidemez. Çünkü ortada öyle bir şey yok!

Haa, Kılıçdaroğlu mahcup olmasın diyen bir takip istihbarat örgütleri durumdan vazife çıkartabilir belki. Allah korusun!

Yazması ne kadar kolay değil mi? Muhalefet için söylemesi daha da kolay, baksanız...

Kamuoyunu tedirgin edecek, halka korku salacak, ekonomiyi olumsuz etkileyecek, yatırımcıyı ürkütecek açıklamalar yapmak bu kadar kolay olmalı. Terör örgütlerinin nihai amacı tam da bu değil mi? Halka korku salmak!

Bunu bir eylemle de yapabilirisiniz, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir 'duyum'la da.

Muhalefet liderleri için böylesi vahim konularda işkembeden sallamak bu kadar maliyetsiz olmamalı.

90'lar hepimizin hafızasında. Tecrübeli vatandaşlarız bu konuda.

Siyasi cinayetlerin Türkiye'de nasıl, neden, kimler tarafından işlendiğini ve tam da bu yüzden "faili meçhul" kaldığını hepimiz çok iyi biliyoruz.

Muhalefet siyasetçilerinin, Türkiye'yi seleflerinin mahkum ettiği karanlık günlere yeniden götürecek şekilde tehditler savunmalarına kamuoyunun da bir tepkisi olmalı.

Uğur Mumcu'dan Eşref Bitlis'e, Gaffar Okan'dan Recep Yazıcı'ya, Danıştan Cinayeti'nden Hrant Dink suikastına kadar bütün bu cinayetleri planlayarak ve yaptırarak darbe ve iç karışıklığa zemin hazırlayan güçleri iş yapamaz hale getirdiği için zaten AK Parti uzunca zamandır hedefte. Muhalefetin kendilerini siyasi aktör olarak öne çıkartamayıp, "Kim olmasın" üzerinden strateji geliştirmelerinin sebebi de bu.

7 Haziran 2014 seçimlerinden sonra yabancı basının Erdoğan için "Son metroda durduruldu" manşetleri atmasının sebebi de.

Kıytırık FETÖ'cülerin temennileri üzerinden "Erdoğan hasta" dedikoduları çıkarmalarındaki motivasyon da aynı.

Yalancılığı CHP'ye yedinci ok yaptılar, ama yine de utanmıyorlar.

Kılıçdaroğlu'nun arkası gelmeyen vahim iddiaları saymakla bitmez. Zira "duyum" ve "iddiayı", yalan siyasetlerinin kılıfı yapmışlar.

Bu 'yalan iddialarının' en vahimlerinden biri, koltuğunu borçlu olduğu 'velinimeti FETÖ'nün, Deniz Baykal'a yaptığı kaset operasyonuyla ilgiliydi.

Baykal'ı genel başkanlıktan indiren ve kendisini o makama taşıyan 'ahlaksız kaseti', Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın izlediğini iddia etmişti.

Erdoğan'ın söz konusu kaseti izlediğini, o da başka bir kasetten izlemişmiş. Kendisini kasetle genel başkan yapanlar, demek ki kaset servisine devam ediyormuş.

Koltuğunu kasete borçlu olunca, işte böyle kasetle oturup kasetle kalkıyorlar.

Uzatmayalım, o zaman da Cumhuriyet Başsavcılığı Kılıçdaroğlu'na gel anlat gördüklerini, bildiklerini demişti. Kaseti sana kim getirdi; hele bir söyle, öyle değil mi?

O zaman da gitmemişti Kılıçdaroğlu, şimdi de gitmeyecek.

Ekürisi Meral hanım da "DEAŞ Türkiye'de silahlı eğitim kampı kurmuş, böyle durumlar alıyoruz" diyordu bir vakitler. 'Duyum' sonuçta. İnsan her gün yüzlerce yalan, iftira, dedikodu duyuyor.

Muhalefet siyaset üretmeyi bırakmış kıyl-ü kal ile iştigal halinde.