Didem Arslan Yýlmaz'ýn Show TV'deki programýna katýlan konuðunu sýrf Kürtçe konuþtuðu için canlý yayýndan aldýrdýðý, dolayýsýyla haddini bilip bilmediði tartýþýlýyor günlerdir.
"Ne olmuþ" diye dolaþýmdaki videolara þöyle bir baktým. Bir þey anlamadým. Kürtçenin yasaklý bir dil olduðu, Kürtçe konuþanýn kýnandýðý, dýþlandýðý günler çoktan geride kaldý çünkü. AK Parti hükümetlerinin büyük mücadeleler vererek, bedeller ödeyerek gerçekleþtirdiði ve normalleþmesini saðladýðý hak teslimlerinden biridir bu.
Kürtçe, HDP/ PKK hattýnýn bile istismar malzemesi olmaktan çoktan çýkmýþtýr. Kürtçe konuþmak, yazmak, yayýnlamak, þarký söylemek, propaganda yapmak, emniyette/mahkemede ifade vermek yahut Kürtçe üzerine ihtisas yapmak artýk serbesttir.
"Kürt meselesi" diye adlandýrýlan meselenin omurgasý buydu oysa.
Cumhurbaþkaný Erdoðan'ýn liderliðinde yürütülen siyasetler sonucunda yasaklar kalktý, Kürtçe de ülkemizde konuþulan diðer anadiller gibi Türkiye'nin bir gerçeði ve zenginliði olarak kabul gördü; mesele bitti.
Þimdi terör de bitiyor Allah'ýn izniyle.
O yüzden tartýþmamýz gereken güncel konu Kürtçe olamaz.
Zaten Didem Arslan Yýlmaz da bir açýklama yaparak o kiþiyi Kürtçe konuþtuðu için deðil stüdyodakilere Kürtçe sövdüðü ve þifreli konuþtuðu için yayýndan aldýðýný söyledi. Kamuoyundan özür diledi.
Gelelim konuþmamýz gereken asýl meseleye.
Kürtçe üzerinden tartýþýlýrken bir kez daha ýskalanan gerçeðe. O anda, ekranda yazýlý olan "þey"e: "Urfalý kardeþlerden inanýlmaz iddialar: KOCAM VE ANNEM BÝRLÝKTE!"
ÜSTÜMÜZE BOCA EDÝLEN ÝFRAZAT
Mesele, ekranlara taþýnan ve on yýllardýr ekranlardan evlerimizin salonlarýna, hayatlarýmýza, zihinlerimize, dilimize, beynimizin kývrýmlarýna, çocuklarýmýza, en sakýndýklarýmýza boca edilen o korkunç insan hikayeleri!
Korkunç olaylar, fena hayatlar. Ýnsanýn en düþmüþ halleri. Kötülüðün, sevgisizliðin, seviyesizliðin, ihanetin, pespayeliðin dip noktasý.
Gerçek midir, kurgu mudur, gerçeðin ajite edilmesi yahut kurgunun bir gün gerçekleþmesi midir bilmiyorum.
Ama þunu biliyorum.
Özel televizyon kanallarý 1990'larýn baþýnda birer ikiþer açýldýðýnda ne kamusal ne kurumsal manada denetleniyordu. (RTÜK 1994'te kuruldu. RTÜK'ün -doðasý gereði- zararlý yayýnlarý engelleme konusunda ne kadar etkili olduðu ayrýca tartýþýlmalý.)
O janjanlý ama ipinden boþalmýþçasýna vahþi yayýncýlýk anlayýþý Türkiye toplumunu öyle zehirledi ki bugün olaðandýþý, korkunç, çirkin, sapkýn diye tanýmladýðýmýz olaylarýn yaygýnlaþmasý ve sýradanlaþmasý o günlerin bir süreði ve doðal bir sonucudur.
Liberal ekonominin, serbest piyasanýn, yasaklý alanlarýn gevþemesinin, medyanýn özgürleþmesinin, katý olan her þeyin bir parça cývýmasýnýn en yýkýcý, en kýyýcý neticesi mahrem alanlarýn merak uyandýrmasý ve gönüllü teþhiri oldu bana kalýrsa.
MAHREMÝN SEYÝR ÝÇÝN DEÞÝLMESÝ
Görsel medyanýn da evveli var elbette. Cinai haberlerin toplandýðý üçüncü sayfalarýn sevimsizliðine inat gazetelerin magazin sayfalarýnýn albenisine hiç girmeyeceðim ama haber dergilerine atýf þart.
1980'lerde yayýna baþlayan Nokta ve Tempo dergisine 90'larda Aktüel dergisi de eklenmiþti ve bu dergiler herkesin bildiði sýrlarý, konuþulmayaný, ayýp günah tabu kabul edileni, ýsýrgan muhalefeti, her türden siyaset magazinini her hafta kapaðýna taþýyor ve konuþturuyordu.
Özel televizyon kanallarý da bu yoldan ilerledi. Biraz tek kanallý yýllarýn ardýndan gelen yayýn çeþitliliðinin, biraz 80 darbesi sonrasý tadýlan özgürlüðün, biraz da toplumsal açlýðýn etkisiyle gerçekten yüksek tirajlar, reytingler aldýlar.
Dönemin mutfaðýný ve atmosferini naçizane biliyorum çünkü hem teorik hem pratik açýdan bilfiil çalýþtým alanda. Marmara Üniversitesi Ýletiþim Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Kanal 7'de mesleðe baþladým. Kanal 7 özellikle sakýnýrdý bu tür yayýnlardan. Emek ve fikir gerektiren güzel iþler yapardýk biz ama sektör gerçekten -rezillik manasýnda- seyirlikti.
Dönem medyasýnýn absürde kaçan coþkusu, popüler kültürün tuhaf þekilde kutsanmasý akademik manada da ilgimi çekti. Yüksek lisans tezimi Türkiye'nin en iyi kitle iletiþim sosyologlarýndan olan Hocam Prof. Dr. Ünsal Oskay'ýn danýþmanlýðýnda "Popüler Kültürün Özel Televizyon Kanallarýnýn Haber Bültenlerine Etkisi" baþlýðýyla hazýrladým o yüzden.
Ýlgim sonradan kesilmedi, bu tür yayýnlar da maalesef hiç eksilmedi Türk televizyonlarýndan.
Sabah kuþaðýyla baþlayan ifþa etme, itiraf etme, ortaya saçma, aðlaþýp baðrýþma, maðduriyet sergileme temalý yayýnlar farklý formatlarda da olsa gece 02, 03'e kadar sürüyordu.
Kadýnlar, erkekler, yaþýný baþýný almýþ insanlar, hatta çocuklar stüdyolara doluþuyor ve nasýl tecavüze uðradýðýný, nasýl kaçýrýldýðýný, neye kandýðýný, kimlere satýldýðýný, aile içinde uðradýðý cinsel saldýrýlarý, þiddetin her türlüsünü, farklý cinsel yönelimlerini ve benzeri þeyleri saatlerce ama saatlerce anlatýyordu.
MERAKIN YERÝNÝ YARGILAMA ALDI
Bugünle birkaç farký var o yayýnlarýn.
Ýlki, bu tür realite showlarýn kolektif hafýzamýza, toplumsal ahlakýmýza verdiði zararý ispatlýyor: Utanma duygumuz giderek yok oluyor.
90'lý yýllarda aldatýldýðýný, aldattýðýný, tecavüze uðradýðýný, yaþadýklarýný TV ekranlarýnda anlatan insanlar isimlerini yüzlerini hatta seslerini gizlerdi. Stüdyolar baþýna kese kaðýdý geçirmiþ itirafçýlarla dolu olurdu.
Þimdi ise ekranlarýmýz adýyla sanýyla eþini nasýl aldattýðýný, hangi çocuðunun hangi adamdan olduðunu gülerek anlatan insanlarla dolu!
O yýllarda merak ve acýma duygusu ön planda gibi görünüyordu. Yayýncý da, izleyici de bilinmeyenin, kapalý kapýlar arkasýnda olanýn peþindeydi sanki.
Bugün -en azýndan görünüþte- olan bitenin, hukuk/ahlak dýþý olarak yaþananýn kýnandýðý yargýlandýðý, kayýp olanýn ve hatta katilin arandýðý bir format yaygýn televizyonlarda. Polisle eþgüdümlü çalýþýyor programcýlarýn çoðu. Canlý yayýnda katili bulup polise teslim eden bile var!
Bu sonuca ulaþabilmek için de mahkeme salonunda, tutanaklarda, dosyalarda kalmasý gereken bütün iddialar, iftiralar, itiraflar daha doðru bir ifadeyle tüm o ifrazatlar TV ekranlarýndan üzerimize boca ediliyor. Zihnimiz, kalbimiz, hafýzamýz, hafsalamýz, insana dair beslediðimiz güzel duygularýmýz kirleniyor.
Ekranlar sanki bu toplumun tamamý kokuþmuþ, düzgün, temiz, erdemli bir insan, bir eþ, bir aile kalmamýþçasýna çirkinliði pisliði çoðaltýyor yayýyor. Kötülüðü sýradanlaþtýrýyor.
BAÞARILI KADIN GAZETECÝLER GERÇEÐÝN ÞOVUNDA!
Müge Anlý'dan sonra Didem Arslan Yýlmaz, Ece Üner ve Fulya Öztürk gibi baþarýlý kadýn gazetecilerin de birer birer bu alana geçiþi, hemen her kanalýn "realite show"a geniþ yer ayýrmasý hiç iyiye iþaretmiþ gibi gelmiyor bana. Toplumun daha fazla dejenere olmasýndan, çocuklarýmýzýn hasar almasýndan endiþe ediyorum.
Kötü ve çirkin olaný örtelim, görmeyelim, gömelim demiyorum. Bilakis. Yargýya býrakalým, konunun takipçisi olalým ama ne olur bir mahkeme salonunda konuþulmasý ve bir dosya içinde kalmasý gereken þu fenalýklarý çirkinlikleri genele yaymayalým diyorum.
Biliyorum ki gidiþattan rahatsýz olan vicdan ve izan sahiplerinin çoðu da böyle düþünüyor.