Yüzyýl öncelerde bir medrese düþünelim..
Öðrenciler ders okuyor ve her gün o bölgeye ârýz olan, dadanan bir sokak serserisi geliyor, medresenin önündeki meydanda, içerde ders okuyanlara küfürler yaðdýrýyor ve herkes susuyor; 'Bunu buraya gönderen birileri var..' deyip, karþýlýk vermemeyi tercih ediyorlar..
Bu durum devam ediyor ve nihayet bir gün, ayný hayta gelip aðzýndan salyalar saçarak baðýrýp çaðýrýrken, bir talebe çýkýp gaayet sâkin bir þekilde o kiþinin yanýndan geçip giderken, o serseri ona da sayýp sövüyor. Ve amma, o talebe, hiçbir þey demeden, o kiþinin suratýna 1-2 yumruk indiriyor ve o serseri, yere yýkýlýyor. Arkasýndaki destekçileri de, yeni duruma göre yeni oyunlar düþünmeye baþlýyorlar.
*
Bu hikâye, 100 yýl öncelerde aynen yaþanmýþtýr.. Ben o haydudu deviren kiþinin kim olduðunu, konu daðýlmasýn diye yazmýyorum.
*
Bizim mahallemize, bugün de öyle bir hayta veya bir haydut dadanmýþtýr?
Arkasýnda, gizli de deðil; bütün 'kefere dünyasý' arkasýnda; ordu ve donanmalarýyla..
Sýrtýný o güçlere dayayan haydut da, doymak bilmez bir iþtiha ile kitlevî öldürmeler, katliâmlar yapýyor..
O haydudun efelenmesi, mahalledekileri içten içe tedbirlere yönlendiriyor. Bunu, 'Lâhavle..' deyip, 'Yâ Sabûr..' çekiyor ve sabrediyorlar..
Ama þimdilerde, sabrýn, zulmün devamýna tahammül deðil; belâsýný isteyene, haddini bildirmek için karar vermek kararlýlýðýnda sebat etmek olduðu anlayýþý daha bir geliþiyor.
Mahallemize musallat olan / edilen ve tarih boyunca Hristiyan toplumlar tarafýndan hep ezilen Yahudiler adýna diyerek, yine emperyalist güçlerce Müslüman coðrafyasýna bir hançer gibi saplanan Ýsrail rejimi, baþkalarýnýn Yahudilere yaptýðý zulümlerin intikamýný, Müslümanlardan almak gibi bir alçaklýk ve azgýnlýk içindeler. Ama, bu gidiþle, hiç beklemedikleri bir anda, darbeyi yiyecekleri noktaya doðru yaklaþmaktadýrlar. O gün, uzaklarda deðil, Ýnþaallah..
*
*Ýki NOT:
-1- 'Ata'mýn vefatýnýn yýldönümü ardýndan..
Bu satýrlarýn sahibinin 'ata'sý, (Samsun'un Kavak ilçesinin Muradbeyli köyünden) Çakýrgil'in Mehmed'dir.
'Ata'mýn bu oðlu, o zamanýn en ceberrût ceza maddelerinden olan TCK- 163 gereðince, 30 kadar dâvasýndan yargýlanýrken, 12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi' yapýlmýþ ve o zamana kadar verilmiþ, ama henüz kesinleþmemiþ mahkûmiyetleri 13,5 seneye yükseldiði günlerde, zâlimlere kuzu-kuzu teslim olmamak için yurt dýþýna çýkmýþtý. 'Ata'sýnýn o günlerde 12 Kasým 1980 günü vefat ettiðini ise, yurt dýþýnda, aylarca sonra öðrenebilmiþti.
*
Ben 'Ata'mý sadece vefat günlerinde anmam. Çünkü, Müslümanlar her namazdan sonra, dualarýnda, 'Rabbimiz, bizim ebeveynimizi ve Âhiret'e intikal eden bütün müminlerin günahlarýný baðýþla..' diye dua ederler.. Bundan dolayý da, hiç kimse, 'benim atamýn baðýþlanmasý için niye ayrýca dua edilmedi..' diye feryad'u figan etmez..
Çünkü, biz bu duayý, ayný inançta olduklarýmýz için okuruz ve ayný inançta olanlarýn da bu duayý devamlý tekrar okuduklarýný biliriz. Bizimle ayný inancý taþýmayanlardan, 'Atamýza saygý göstermedi..' diye kimseyi, 'jandarma- polis zoru'yla kodeslere attýrmak gibi, 'taife-i laicus'un düþtüðü saçmalýk ve komikliklere de düþmeyiz.
*
Evet, dün, kardeþim, 'Biliyor musun âbi, bugün Ata'mýzýn 43. vefat yýldönümü..' deyince, ayrýca rahmetle anmýþ olduk.. Biz Müslümanlar 'kader-i ilâhî'nin ezelden ebed'e akýp gidiþi içinde, üzerimize düþen vazifeleri her hâl-u kârda yerine getirmek þuûr ve dikkatini yitirmemeye çalýþýrýz.
-2- Yarýn akþam (14 Kasým Salý), Tokat'ta, 'Özel Ýdare Salonu'nda 19.30'dan itibaren, 'Günümüz dünyasýnda, Müslüman halklarýn temel meseleleri -ve elbette Filistin ve Gazze üzerine de- bir sohbet toplantýsýnda bulunacaðým, Ýnþaallah..
*