Muhalefet masası kaybedince kaybedenler…

Seçimden sonra Cumhurbaşkanı'nın kurduğu kabine dikkat çekici bulundu.

Özellikle bazı isimler çok konuşuldu. Ekonomi yönetimindeki isimler; Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Ortodoks' ekonomi reçetelerine dönüşe cevaz verdiği şeklinde yorumlandı.

Uzunca bir süredir faiz ve enflasyonda denge tutturulamadığından bu tercih hem vatandaşta hem piyasalarda güven oluşturdu.

Mehmet Şimşek kısa sürede rahatlama vadetmiyordu ama bu yeni aktörler üzerinden ekonomide güven veren bir döneme girildiği yorumları yapıldı.

Dikkat çeken bir diğer isim de Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin oldu. Tekin henüz 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleşmemişken, dershanelerin FETÖ'nün eleman devşirme yerleri olduğu açıkça söylenemiyorken, MEB Müsteşarı olarak dönemin bakanlarının dahi cesaret edemediği adımlar attı ve FETÖ ile etkin mücadele başlattı. Dolayısıyla da hedef tahtasına oturtuldu.

Hatırlayın, 14 Mayıs seçimlerinden önce FETÖ'cü hesaplara canlılık gelmişti.

Hepsi kafa kaldırmış, kaçak olanlar 15 Mayıs'ta Türkiye'ye gelmenin planlarını yapıyor, hapiste olanlar Meral ablaları ve Kemal dedeleri sayesinde salıverileceklerinin hayalini kuruyorlardı.

Muhalefet bloku -her zaman olduğu gibi- kaybedince FETÖ de kaybetmiş oldu. Yusuf Tekin'in bu sefer bakan olarak MEB'e geri gelmesinin FETÖ'cüleri ziyadesiyle üzdüğü muhakkak.

Türkiye'nin son 13-14 yılda verdiği mücadelede önemli yeri olan isimlerden biri de Hakan Fidan. Fidan'ın Dışişleri Bakanı olarak yeni kabinede yer alması, başta FETÖ olmak üzere Türkiye'yi zor durumda bırakmak ve zayıflatmak için her türlü operasyona başvuranlar için anlamlı bir mesaj oldu.

Erdoğan ve ekibi bir anlamda "Toparlanın gitmiyoruz" dedi.

Hakan Fidan'ın Büyükelçiler Konferansı'nda yaptığı konuşmanın satırbaşlarında son 13 yılda Türkiye'nin aldığı yolun haritası vardı. Konuşmasında 2009'da başlayan sıkıştırılma, terbiye edilme harekâtından muzaffer çıkmış olmanın gururunu yaşayan Türkiye'yi anlattı.

Suriye, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Libya, Ukrayna, Karabağ, NATO, AB... Bir yerden değil aynı anda birçok yerden saldırıya maruz kaldı Türkiye.

Fidan, MİT'teki görevi süresince, bu mücadelenin hem hedefi oldu hem de ülkenin selamete çıkmasında etkin ve kilit rol oynadı.

Daha en başta, Başbakanlığı döneminde Erdoğan'ı devirmenin yolu olarak hedefe konuldu Hakan Fidan.

Göreve gelir gelmez İsrail, Neoconlar ve bunların Türkiye'de mümessilliğini yapan FETÖ tarafından İrancı olmakla suçlandı.

Dönemin İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Hakan Fidan'ı İsrail'in sırlarını Tahran'a vermekle suçlamıştı.

Firari FETÖ'cü Emre Uslu, Taraf Gazetesi'nde bu iddiayı dile getiriyor, FETÖ'nün İngilizce yayın organı Today's Zaman da aynı iddianın dolaşıma girmesinde başı çekiyordu.

2009 ve 2010'da Oslo'da PKK liderleriyle yapılan görüşmelerinin ses kaydının 20011'de basına sızdırılması da Türkiye'ye oynanacak büyük oyunun ayak sesleriydi.

Nitekim 7 Şubat 2012'de Hakan Fidan, Özel Yetkili Başsavcı tarafından şüpheli sıfatıyla mahkemeye ifadeye çağrıldı. Erdoğan'ın ameliyatta olacağı saate göre ayarlanmış bir operasyonla gözaltı yapılacak ve adım adım Erdoğan'a giden bir yol açılacaktı. FETÖ artık açık açık operasyona başlamıştı.

İrancılık, Selam-Tevhid, KCK'yı himaye....; içinde ne ararsan bulacağın dosyalar hazırlanmıştı.

Bu yeni süreçte belli isimlerin icra makamında olmaları, Türkiye için cephede elde edilen kazanımların masada korunacağı bir normalleşme dönemine girdiğimizi gösteriyor.

Bölgesel ve küresel barışa katkı sunarak, düşmanları azaltıp, dostları çoğaltarak ama asla geri adım atmayarak...