‘NATO ve Türkiye' birbirine muhtaçtý; ama, ‘eski Türkiye' artýk, yok!

Ýspanya baþkenti Madrid'de geçen hafta yapýlan son 'NATO Liderler Toplantýsý' etrafýnda, týpký Temmuz-1923'de imzalanan 'Lozan Andlaþmasý' konusunda olduðu gibi 'zafer' ve 'hezimet' tartýþmalarý yapýlýyor.

Halbuki, arada benzer bir durum yok.

Çünkü, birincisinde, Osmanlý Devleti, Birinci Dünya Savaþý'ndaki aðýr yenilgiyle çökertilmiþken, Anadolu'da Müslüman halkýn varýyla-yoðuyla bir ölüm-kalým savaþý vermesi sonrasýnda, en azýndan bugünkü sýnýrlar içindeki coðrafya kurtarýlabilmiþtir. Bu bakýmdan Lozan, bir 'hezimet' deðil, büyük bir 'hezimet'in sonunda kurtarýlan yerleri belirleyen andlaþmanýn adýdýr. Nelerin verildiði ve nelerin alýndýðý ayrý bir konu. Ve Lozan öncesinde Ýngiliz emperyalizmi, Anadolu'daki hareketin baþýnda olan kumandanlara, kendi saltanatlarýna bakmaksýzýn, 'Saltanatý kaldýrýn, ne gereði var? Hýlâfet için ise, Ýstanbul'da özel bir statü oluþturabilirsiniz.' demiþtir; Karabekir ve M. Kemal arasýndaki yazýþmalarda açýkça görüleceði üzere.

Ve kýsa süre sonra, Ýngiliz emperyalizminin de beklemediði bir çabuklukla 'Hýlâfet' de fiilî olarak yok edilmiþtir; 'Meclis'in þahs-ý manevîsinde mündemiçtir.' gibi süslü ifadelerle. Kezâ, ekleyelim ki, eski C.Baþkanlarýndan A. N. Sezer de, 2003'de, Lozan Andlaþmasý'nýn 80. Yýldönümü dolayýsýyla yayýnladýðý kutlama mesajýnda, Lozan'ý , 'Laik Cumhûriyet'i kendisine borçlu olduðumuz andlaþma' diye anmýþ ve böylece, 'laik cumhuriyet'in, Lozan'da Ýngiliz emperyalizmi tarafýndan dayatýldýðý' zýmnen itiraf olunmuþtu.

*

Þimdi, muhalefet cephesi ve düne kadar ayný safta bulunduðumuz halde, þimdi yazýk ki, 'tencere yuvarlanmýþ, kapaðýný bulmuþ.'misali, Erdoðan'ý ne pahasýna olursa olsun, sahne dýþýna atmak için her oyunu oynamaya kararlýlýk açýsýndan birbirleriyle pek iyi geçinen Kýlýçdaroðlu ve Akþener'in peþine takýlanlar da, ayný dili kullanýyorlar ve bu son NATO toplantýsýnda sanki, Türkiye bir hezimet yaþamýþ gibi eleþtirilere tevessül ediyorlar.

Sahi, son NATO Toplantýsý'nda alýnan kararlarla Türkiye 'zafer' mi yaþamýþtýr, 'hezimet' mi?

Bu soruya saðlýklý cevap vermek, meselenin özünü kavramadan doðru olmaz.

*

NATO 1949'da, Stalin Sovyet Rusyasý'nýn özellikle Doðu Avrupa ülkelerini, yerli komünistlere kurdurduðu kukla rejimlerle birer birer yutarken, Türkiye de tehdit altýndaydý. 1949'da Kuzey Atlantik Andlaþmasý Teþkilatý/ North Atlantic Treaty Organisation' /NATO kurulurken, Ýsmet Ýnönü liderliðindeki Türkiye de NATO'ya girmek istemiþti, ama bu Pakt'ýn Hristiyan ülkelerarasý olduðuhissettirilerek hüsn-i kabul görmemiþti.

Ancak, 1950'de Kore Yarýmadasý, komünist kuzey ve kapitalist güney olarak bölünüp çetin bir savaþ baþlayýnca, Amerika, Türkiye'nin de bu savaþa asker göndermesini istemiþ ve Baþvekil Adnan Menderes de bu isteðe göre hareket etmiþ ve bu güç, yüzlerce kurban vermek pahasýna, bir Amerikan Ordusu'nu muhasaradan kurtarmýþ ve ondan sonra da Türkiye'nin NATO'ya girmesi 1952 yýlýnda kabul edilmiþti.

O sýradaki bir görüþmelerinde Celâl Bayar, Ýnönü'ye, 'Paþam, NATO'ya girmekte geç kalmýþýz.' dediðinde; onun, 'Celâl Bey, aldýlar da mý girmedik?' cevabý meþhurdur.

*

Evet, o günkü þartlarda Sovyet Rusya tehdidi karþýsýnda Türkiye, NATO'ya, yani Amerika'ya muhtaç idi. Amerika da, Sovyetler'in daha da güçlenmemesi için, Türkiye'ye. Ama, Türkiye, NATO'ya dahil olmakla, Amerikan iradesine fiilen teslim olmuþ ve askerî darbeler baþta olmak üzere, pek çok konuda, onun istediði þekilde yönlendirilme kýskacýna kapýlmýþtý.

Bugün ise, Amerikan emperyalizmi, NAT0'nun savunmasý için, kendi askerlerini devreye sokmaksýzýn netice almak istiyor ve bunun için de NATO'da kendinden sonraki ikinci büyük askerî güç olan Türkiye'ye daha bir muhtaç olduðunu görüyor.

Amma, 20 yýldýr Erdoðan yönetiminde güçlenen Türkiye, diplomaside gösterdiði esnek ve kararlý davranýþýyla, eski gibi, her þeye gözü kapalý 'Evet' demeyeceðini gösteriyor ve dünya dengelerini de gözeterek direniyor. Tabiatýyla, Amerika da, Türkiye'nin iç dinamiklerini kullanarak Erdoðan'ý bertaraf etmek istediðini gizlemiyor.

Tayyib Bey, NATO'dan çýkan son kararý 'zafer' olarak niteledi. En azýndan, baþarýlý bir hamle üstünlüðü elde edildi. Muhalefet ise, Erdoðan'ýn baþarýsýzlýðýndan söz ediyor. Ne yapacaktý, yani, o ülkelere savaþ mý açacaktý? Ayrýca, NATO'da, tam da Putin Rusyasý'nýn heyecanla beklediði bir hattâ parçalanmaya mý yol açsaydý?

Kaldý ki, Erdoðan sadece Finlandiya ve Ýsveç'e -þimdilik kaðýd üzerinde de olsa- geri adým attýrmakla kalmýyor ve sözlerini yerine getirmemeleri halinde, NATO'daki yeni üyeliklerin teyidi için Meclis'ten geçirilme gerekliliðini silâh olarak kullanacaðýný da açýkça belirtiyor ve diðer NATO ülkelerine de teröristleri desteklemeleri konusunda gerekli ikazý da yapmýþ oluyor.

*

Haa, bu arada belirteyim: Yunan muhalefeti de galiba bizdekinden farklý deðil ki, eski yunan baþbakaný olan þimdiki muhalefet lideri Çipras da, Mitoçakis'i 'NATO'da, Erdoðan Türkiyesi karþýsýnda yenik duruma düþtüðü' gerekçesiyle suçlarken, bu durumu, Napolyon'un 1815'deki Waterloo Yenilgisi'ne benzetti. Halbuki o savaþ, Napolyon'un sonunu getirmiþti. Mitoçakis ise, geçen ay Amerikan Kongresi'nde dakikalarca alkýþlanýrken; bugün, Amerikan Baþkaný Biden'ýn, Erdoðan Türkiyesi'ne muhtaç olduklarýný zýmnen ifade ediyor; bu kadar.

Kaldý ki, Miçotakis bile, evvelki gün, 'Türkiye'nin terör meselesinin ciddiyetini kabul eden' bir konuþma yapmak zorunda kaldý; Türkiye'den kaçýp kendilerine sýðýnan teröristlere kol-kanat gerdiði halde.

*