O BÝZÝM ÞANSÖLYEMÝZDÝ...

Bu hafta gazeteci Orhan Karaveli’nin Almanya hatýralarýndan bir parçayý paylaþmak isterim. Orhan Karaveli savaþ sonrasý Almanya’da muhabir olarak bulunmuþ bir isim. Almanya’da bulunduðu günleri “Berlin’in Yalnýz Kadýnlarý” isminde bir kitapta anlatmýþ. Ben kitabý alýrken ve okurken de kadýnlar, yokluk, çocuklarýn durumu yani daha çok savaþ sonrasý Almanya’ya dair manzaralar okurum umudunu taþýyor idim. Fakat umduðumu pek bulamadým. Kitap daha çok Karaveli’nin gönül maceralarýna ayrýlmýþ. Neyse hatýralarýn nasýl anlatýlacaðýna da karýþamayýz herhalde deðil mi?

Kitapta anlatýlan bir hadise þöyle. Karaveli muhabbet etmek için Weinstube Postdam isimli mekâna haftada bir iki kere uðruyor. Orada savaþ sonrasý Almanya ve hemen her konuda muhabbet imkâný buluyor. Bundan sonrasýný ondan dinleyelim. “Almanlarýn savaþ yýllarý ile savaþ öncesi dönem hakkýnda söz edilmesini pek sevmediklerini çoktan fark etmiþtim. Onlara göre olan olmuþtu ve millet olarak da suçlarý varsa bunun cezasýný çektikleri acýlar ve yüklü tazminatlarla ödemiþlerdi. Bu konu artýk kapanmalý ve gündeme taþýnmamalýydý...”

Savaþ sonrasýnda yaþadýklarýna hürmet hissiyle Karaveli mekânda açýlan muhabbetlere pek katýlmaz ve sessizce dinlemeyi tercih eder. Fakat bir akþam Hitler ve Nazi düþmanlýðý o kadar ileri gitmiþtir ki adeta elle tutulur bir Hitler karþýtlýðý yaþanmaktadýr. Ortam böyle olunca Karaveli de bir kaç cümle ile katýlmak ister geceye.

“Bari ben de iki söz ederek bu koroya katýlayým diye düþündüm ve baylar, benim ülkemde de seven yok gibidir Hitler isimli bu faþist megalomaný, bu insanlýk düþmanýný... dedim. Alkýþ filan beklemiyordum ama birden kahredici bir sessizliðe yuvarlanacaðýmýzý da hiç aklýma getirmemiþtim. Çýt çýkmýyordu. Herkes susup bana dönmüþtü. Dostça olmayan gözlerle beni süzüyorlardý. Nitekim en yaþlýlardan Herr Reichhelm üstelik ayaða kalkarak; ‘Bakýnýz sayýn Karaveli dedi. Hitler ve arkadaþlarý milletimizin birer parçasýydýlar. Biz onlar hakkýnda istediðimiz gibi konuþur, onlarý ve yaþattýklarýný istediðimiz gibi eleþtirebiliriz. Fakat siz bu ülkenin konuðusunuz. Almanya’nýn ekmeðini yiyor, suyunu içiyorsunuz. Tarihteki yerleri ne olursa olsun sizin onlar hakkýnda böyle konuþmaya hakkýnýz olmamalýdýr. Sonuçta Hitler bizim Þansölyemizdi...”

Ýlginç deðil mi? 

Almanlarý belaya salmýþ bir adam hakkýnda iki cümle kurmuþ olan Karaveli’ye yapýlan itiraza bakar mýsýnýz?

Bir yabancýnýn kendi þansölyeleri hakkýnda fikir beyan etmesine bile razý deðiller. 

Onlarýn bu halini okuyunca aklýma kendi memleketim geldi. Kendi insanýný, memleketini dýþarýya þikâyet edenleri düþündüm. Muhalefet yapýyorum zannederek her fýrsatta “bizi” harcayanlarý düþündüm. Bakýnýz Almanlardaki “biz” bilinci savaþ sonrasýnda bile ne kadar diri. Maalesef bu konuda biz kendimize kýyýyoruz. 

Dýþarýya þirin görünmek için mi bunu yapýyoruz?

Yoksa beðenmemenin gücüne mi talip oluyoruz kestirmek güç.

Kendi ailesine karþý çok zulümlü ama dýþarýya karþý çok müþfik olan erkeklere eskiden “el iyisi” denirdi. Yani ellere þeker þerbet aileye acý þerbet...

Biz de herhalde biraz el iyisiyiz. Dýþarýda hoþ karþýlanmak için içeridekilere kýyýyoruz. Düþünün “Burada can ve mal güvenliði yok.” diyecek kadar meseleye kör bakanlarýmýz var.

Kendine alan açmak için yaþadýðý yere hor bakmak bize mahsus bir iþ deðil. Yönünü Batý’ya dönmüþ bütün milletlerin böyle “el iyisi” olan bir kesimi var maalesef.

“El iyisi” olanlara laf, söz anlatmak da pek zordur. Fikri sabit olurlar ki hendek atlatabilene aþk olsun.

Bu hafta yerimiz kalsaydý eðer Karaveli’nin hatýralarýndan bir baþka tablo ile nasýl Almanlara cevap verdiðini yazardýk lâkin hem yerimiz bitiyor hem de haftada bir ibretlik tablo ile yetinelim. 

Okuyucuyu fazla sýkmamak lâzým vesselam...

Muhabbetle kalýnýz...