Polis şiddeti mi sol vandalizmi mi?

Bu yılki 1 Mayıs, tarihe polisin şiddet gördüğü 1 Mayıs olarak geçecek. Saraçhane'de toplanan grup, polisin dağılın uyarılarına uymayıp taşlı sopalı saldırıya geçti.

Sol örgütlerin eylem biçimi zaten sokak vandalizmini içeriyor. Toplumsal olaylarda militan kaybetmek ise en sevdikleri şey. Toplumsal destek kazanabilmek adına istismar edebilecekleri bir şey çünkü.

Dünkü olaylarda kameralara yansıyan görüntülerde polis adeta müdahale etmeye yemin etmiş gibiydi. Buna mukabil göstericiler Allah ne verdiyse girişmişler.

Taksim ısrarını ayrıca konuşmak lazım ama her seferinde sol tabanlı sendikaların ve illegal uzantıları da olan sol örgütlerin her işlerini şiddetle halletme alışkanlıkları artık bıkkınlık verdi. Devletin şiddet tekelini yadsıyan ama kendi cephaneliği olan bu yapıların bazı partilerce de kayırıldığını görüyoruz. CHP'de Kılıçdaroğlu'nun Gezi Parkı eylemcilerine açtığı kredi hala devam ediyor. CHP'nin bilumum sol örgütlerle yakınlaşma stratejisinde Gezi önemli bir dayanak olmuştu. Yakıp yıkanları alnından öpen Kılıçdaroğlu, Gezicilerin Türkiye'nin önüne koyduğu "yapılmayacaklar listesini" de onaylıyordu.

İstanbul Havalimanı, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü, Çanakkale Köprüsü gibi Türkiye'yi çok önemli bir lojistik yol haline getiren ve kalkınma politikalarını destekleyen yatırımlara hayır demek suretiyle CHP Türkiye karşıtı aktörlerin ve ülkelerin de sevgisini kazandı.

Yerel seçim başarısını bu şuursuz sol söylem ve eylemlerin onayı olarak algılarsa büyük hata yapar.

Özgür Özel, sesi ve gözü için yaptığı imaj yatırımını biraz da gerçek politik gündemlere yapsa; örneğin sol örgütlerin 1 Mayıs aktivizminin ve Taksim ısrarının bir ideolojik gövde gösterisi olmasının önüne geçecek şekilde işçi hakları ile ilişkilendirebilse keşke.

1 Mayıs, Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel farkının sahası oldu. CHP, Taksim ısrarının ve sokak eylemlerinin savunucusu olurken İmamoğlu bu topa girmemeyi tercih etti. Böylece günlerdir Özgür Özel'in gündemde kalma ve puan toplama avantajını bir anda elinden almış oldu.

Öyle anlaşılıyor ki CHP'deki liderlik yarışını 4 yıl boyunca böyle pinpon maçı seyreder gibi seyredeceğiz.

Gazetecinin de iyi rol yapanı...

Özlem Gürses'le tanıştık da. AK Parti'nin bir mitingine gelmişti. Halkın içine karışmış gazetecilik yapmıştı. Konuşunca gayet sempatik biri. Ama "candaş gazeteci" gömleğini giyince maalesef kendi kendilerine itibar suikastı yapıyor bunlar. Kendilerine aynadan bakamıyorlar ve dolayısıyla imajlarını yönetemiyorlar. 1 Mayıs günü Saraçhane'deki performansı cidden kötüydü. Polisin sıktığı biber gazından çok etkilenmiş görüntüsü vermek için öksürüyor, tıksırıyor, halden hale giriyordu. Ortalıkta biber gazı görüntüsü de yokken yapıyordu bunu. Oysa polis dağılmayan kalabalığı dağıtmak için biber gazı çıkmıştı. Daha gerçekçi bir görüntü almak isteyen bir gazetecinin biber gazının yoğun olduğu bir yerden yayın yapma ve biber gazı yeme zahmetine katlanması gerekir. Kendisi bu kadarına zahmet etmemiş bile.

Bir de aynı yerde kendisini görüp fotoğraf çekilmek için yanına gelenlerde biber gazının hiç tesiri gözlenmiyordu.

Madem tiyatro çevireceksin sahneyi, dekoru iyi ayarlayacaksın. Ucuza kaçmayacaksın.

Bu özlem hanımın ilk vakası da değil; hemşire Gülnaz Şırınga yalanı ve Çin'e giden ilk ihracat treninin "Trenin Çin'e gittiği falan yok, bakın burada yatıyor" diyerek Halkalı'dan yaptığı yayın var...

Hoş değil yani.