Kýþýn soðuðunda yakýcý bir þekilde esen rüzgâra, -þiddetine göre-, karayel veya kýzýlyel denilirdi çocukluðumuzda, Samsun yöresinde daha çok kuzeyden veya kuzeybatýdan eserdi... Yüzümüze çarptýðýnda kulaklarýmýzýn sanki düþecekmiþ gibi donduðunu hisseder gibi olurduk.
Bir de samyeli vardýr ki, yaz aylarýnda, kavurucu bir esinti, bir alev dalgasý yüzümüzü yalýyor gibi gelirdi. Onun yönü de pek belli olmazdý, her taraftan esiyor gibi bir intiba býrakýrdý üzerimizde. Gölgelere sýðýnýrdýk, o zaman bile kavururcasýna yakardý bizi.
Rahmetli Sezâi Karakoç Aðabey'in 'Samyeli' isimli bir makalesini hatýrlýyorum, 50 yýl öncelerden. Bizim medeniyetimizi yok etmek için, emperial - þeytanî güç odaklarýndan ve sistemlerinden kültür, san'at, teknoloji, edebiyat, ticaret, askeriye vs. her alanda, her yönden esmekte olan bir samyelinden söz ediyordu, o yazýsýnda. Beni çok etkilemiþti.
Þimdi, nereden mi geldi bu 'samyeli', hatýrýma?
*
Arabasýyla bir köpeðe çarpýp kaçan bir kiþinin 'Arab' etnisitesinden olduðu anlaþýlmýþ. Bunun üzerine, 'L. S.' isimli bir kadýn þarkýcý, "Yýllar önce bu soysuz Araplara tepkili olduðum için uzun süreli linçe maruz kalmýþtým, þimdi herkes ne mal olduklarýný anladý. Daha bunlar iyi günler, ekmeðe ortak, yakýnda topraða da ortak olacaklar...' gibi laflar etmiþ. Bu laflarda da bir samyelinin yakýcý, kavurucu etkisini hissettim.
Sadece siyasî hâkimiyet açýsýndan bile, 500 yýl birlikte yaþadýðýmýz yüz milyonlara bakýþtaki bu þeytanî yaklaþýmýn sahibi, soracak olsanýz, kendisinin çok 'insan' sever birisi olduðunu da söyleyecektir. Ama, kendisi gibi olmayanlar ise, insan görünümlü yaratýklardýr. Bu þarkýcý, soyluluktan neyi anlýyor ve hangi soyluluk adýna konuþuyorsa; hangi renk, ýrk, kavim, soy-soptan olursa olsun, kafasýna sonradan yüklediði hayat programlarýna, ideolojilerine göre , baþkalarýna soysuzluk isnad edecek kadar farklý bir soydan olduðunu dile getirmiþ oluyor ve dünyaya insan olarak gelen hiç kimsenin, doðuþtan bir takým ayrýcalýklarla gelmediðini bilmeyecek kadar bir þuûr seviyesinde.
70 yaþýný geçmiþ, ama, insana, hayata ve yaratýlanlara âdil ve insanca bir açýdan bakmak merhalesine hâlâ da, eriþememiþ.
Yazýk!...
*
**
Hassas bir diðer konu...
'Emekli müftü' olan bir yazar, bir gazetedeki yazýsýnda, kamuoyunda son günlerde devamlý söz konusu edilen ve tartýþýlan Týbbiye'li bir gencin intiharý üzerine, 'Ey Ýslamî kesim, korkmayýn, söyleyin yahu, o bir kaatildir, kendi canýna kýyan bir kaatildir vesselâm.. (...) Hiçbir sebep bunu hafifletemez, meþru kýlamaz. (...) Ýster baþkasýnýn, ister kendisinin canýna kýymýþ olsun.' gibi satýrlar yazmýþ.
Bilmiyorum, hele de, dinsizliðin bu kadar azgýnlaþtýðý bir çaðda, düþünce ve duygu planýnda, söylenecek söz, bu mu olmalýydý?
Bir cinnet sonunda ortaya çýkan bir facia karþýsýnda, bir samyelini hatýrlatan hýþýmlý hükümler.
'Bu ne þiddet, bu ne celâl?' demekten kendimi alamadým.
*
**
Ve Ahmedînejad, Ýstanbul sahnesinde...
Ýran'ýn eski C. Baþkanlarý'ndan ve Ýnkýlab rejiminin bütün kademelerine getirdiði aðýr eleþtirileriyle, neredeyse rejim muhalifi bir noktada görülen ve zâhiren, kenara konulmuþ durumda olan Ahmedînejad'a, Türkiye'de özel bir vakýf Üniversitesi'nden fahrî doktora unvan ve ödülü verilmiþ. Haberi, Tebriz'den bir dost dün sabah bildirdi. 'Ýran siyasî sahnesinde fiilen, artýk bir yeri olmayan bir kiþi nereden ve niçin hatýrlanmýþsa.' dedi.
Sonra haberlerden öðrendim ki, Mahmûd Ahmedînejad söz konusu o ödülü almak için Ýstanbul'a gelmiþ ve gitmiþ. Anlaþýldýðý kadar, Türkiye'den hiç bir üst derece resmî makam da kendisiyle görüþmemiþ.
'Sâde yaþayýþ' tarzýyla sadece Türkiye'de bazý çevrelerde de ilgi toplayan Ahmedînejad üzerinde bir deðerlendirmek bu yazýnýn konusu deðil. Ancak, onun söz konusu üniversitede yaptýðý konuþmada, 'Türkiye, Ýran ve Suûdî rejimi birlik olsalar, Amerika ve diðer düþmanlar bizim aleyhimizde plan kuramaz, eminim ki üç ülkenin de halký da bunu istiyor. Bu, bütün dünyanýn da faydasýna olur.' görüþünü dile getirmesi, ilginç bulunsa bile, gerçekleþtirilme ihtimali var mýdýr?
Hele de, taa baþlangýçtan beri hangi güç odaklarýnýn elinde olduðu bilinen Suûdî rejiminin yapýsý içinde öyle bir birlik olabilir mi? Cevabýnýn verilmesi zor olan asýl soru bu olsa gerek.
Ahmedînejad ayrýca, 'Amerika, Afganistan halkýný kötü olan bir durumdan, daha beter olan bir duruma soktu, Tâlibân gibi sert bir grubu ülkenin baþýna getirdi. Bu grubun elinde bugün, Amerika'nýn giderken geride býraktýðý 80 milyar dolarlýk bedava silâh var. Amerika hiçbir ülkeye bu kadar yardým etmemiþti.' gibi görüþler de belirtmiþ.
Ahmedinejad bu arada Fener Rûm Patrikhanesi'ne giderek, oradaki yetkililerle de görüþmüþ ve Patrikhane'de, 'Benim nazarýmda, Mescid, Kilise ve Sinagog birdir. Ýstanbul'a, milletlerin vahdeti, birliði mesajýný açýklamaya geldim.' demiþ, Ýran medyasýna göre...
Bu konular üzerinde daha sonra daha etraflýca durmayý gerektiriyor.
*
(Ancak, Fener Patrikhanesi'ndeki yetkili papaz, Profesör Hatemî ve onun hukukçu olan hanýmýnýn kendileriyle iþbirliði yaptýðýný, Patrikhane'nin hukukî danýþmaný olduklarýný da belirtmiþ. Ama, Ýran medyasý bu ismi, Ýran'ýn eski C. baþkanlarýndan Muhammed Khâtemî ile karýþtýrmýþ ve bu haberi Ýran kamuoyuna yanlýþ aktarmýþ; Muhammed Khâtemî'ye profesör denildiðini de mizahî bir þekilde ekleyerek.)
*