Sosyal medya mecralarının kitle üzerindeki gücünü ilk 2013 Gezi olaylarında tecrübe ettik.
Bilhassa Facebook ve Twitter’da dönen yalan dolanın, nefret saçan yorumların, manipülasyonun, dezenformasyonun, terör propagandasının çokluğundan, ama en çok da bu paylaşımlardaki su-i kastı görmeden inanan insanların çokluğundan ve katılığından korktuğumu hatırlıyorum.
Tarla önceden sürülmüştü. Sosyal medya kullanıcılara yeni özgürlük alanları açsa da bu alanlar, istihbarat örgütlerinin kolayca kullandığı operasyon alanlarıydı aynı zamanda. Sadece Türkiye karşılaşmıyor tabii bu durumla. Ama “devrim”, “bahar” diye gelen sokak hareketliliğinin yakın coğrafyada darbeyle, iç savaşla, ilhakla neticelendiği de gayet aşikar.
Kitle psikolojisi aşama aşama örüldü resmen. İnsanlar belli yönde güdüldü. Ve 2013 yazında Gezi’de patladı sosyal medyada biriken o cerahat.
Aynı yollar 17-25’ten başlayarak tüm FETÖ operasyonlarında, PKK saldırılarında, terör olaylarında, sofistike operasyonlarda aynen yüründü.
İronik biçimde AK Parti seçmenine “koyun” diyenler bu yolla devlet ve hükümet karşısına kolayca sürüldü.
Birkaç yıldır eskisi gibi at koşturamıyor operasyon hesapları sosyal medyada. Ama bataklık kurutulmuş değil. Çünkü etkin ve güncel bir hukuki düzenleme henüz hayata geçmiş değil.
Sosyal medya mecralarının suistimale hala açık olması tam da bundan aslında. Mevzunun evveliyatı şu.
Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın açıkladığına göre konu ilk kez 2013 Mayıs’ında geliyor gündeme. Gezi’nin arefesinde.
Erdoğan Başbakan, Özkaya da Başbakan’ın avukatı ve hukuk danışmanı iken konuyla alakalı bir rapor sunuyor Özkaya Başbakan’a. Özkaya Kanal 7’de Mehmet Acet’e konuşurken “Türkiye’ye operasyon çekiliyordu” diye özetlemiş durumu.
Özkaya’ya ben de sordum, “rapor talimatı Başbakan’dan mı geldi, yoksa sosyal medyadaki hareketliliği sezerek siz mi ilgilendiniz” diye.
Rapor talimatla yazılmamış ancak Erdoğan konuyu konuşmak, çalışmak istemiş. Lakin Başbakan daha Fas’tayken Gezi patlak verince öncelik sıralaması değişmiş.
Özkaya’nın verdiği bilgiler AYM’nin iki ayrı zamanda aldığı iki siyasi tavrı ve Gezi’de sosyal medyanın manipülasyon için nasıl kullanıldığını açıklar nitelikte. Mesela olayların daha başında, 3 Haziran’da 13 bin hesaptan tam 50 milyon tivit atılmış, Gezi hakkında! Her bir hesap 3 bin 846 kez tivit atmış görünüyor yani.
Ki 3 Haziran günü Taksim Dayanışma Grubunun çağrısıyla toplanan eylemciler Taksim bölgesini fiilen işgal etmişlerdi. Söktükleri kaldırım taşları ve korkuluk demirleriyle barikatlar kurarak trafiği kapatmış ve gece boyu polisle çatışmıştı.
Sosyal medyanın Gezi’deki rolünü ölçmek için 2013 Temmuz’unda AR-GE başkanlığınca başka bir rapor daha hazırlamıştı AK Parti. 77 sayfalık analize göre sahte ya da fotoshoplu fotoğraflarla insanlar yanıltılmış, provoke edilmiş ve öfke duymaya, tepki vermeye zorlanmışlardı. Açıkça kışkırtılmışlardı sosyal medya üzerinden.
31 Mayıs’ta dakikada 3 bin tivit atılmış örneğin. Manipülasyon yapan bazı kişilerin özel tekniklerle başka hesaplara otomatik tivitler attırıldığından, bu kişilerin o tivitlerden haberdar olmadığından da bahsediliyor raporda.
Türkiye sosyal medyada açılan çukurlara düşmedi çok şükür. Lakin kabul etmeliyiz ki cephe gibi kullanıldı sosyal medya. Saldırılar oradan yürütüldü. “Doğru pabucunu giyene kadar yalan dünyayı dolaştı”, yayıldı, kandırdı.
İstihbari operasyonlar, terör propagandası, şiddet övgüsü, kamu düzenini bozan suçlar, itibar suikastları, kadın-çocuk istismarı, siber zorbalık, yaşlılara yönelik dolandırıcılık…
Sosyal medya üzerinden devleti ve halkı tehdit eden suçlar bunlar.
Türkiye sosyal medya mecralarını hukuki ve mali yönden müeyyide altına almak, kurumlarını ve vatandaşlarının haklarını korumak zorundadır.
TBMM bu düzenlemeyi bir an önce çıkarmalı. Muhalefet partileri ise sanki özgürlükler kısıtlanacakmış gibi oynamayı bırakıp düzenlemeye herkes lehine katkı sunması gerekir.