Tek kollu kýz, atom bombasýna karþý...

Televizyonlarýn sevilen yarýþma programý, "Kim Milyoner Olmak Ýster'de büyük ödülü Rabia Birsen Göðercin isimli, 25 yaþýnda biyolog, çok sevimli bir genç kýz kazandý. Seyircileri ekrana baðlayan yaþam öyküsüyle Rabia, hem üstün zekanýn, hem de pýrýl pýrýl bir kalbin aydýnlýðýyla ýþýttý yüreklerimizi... Tevazunun nasýl da görkemli bir soyluluk olduðunu Rabia'da seyrettik.

Ne kazandýðý 1 milyon, ne de ciddi bir kaza sonucu geçen yýl kaybettiði sað kolu, onun kendisine dair parýltýsýnýn önüne geçemedi aslýnda. Çünkü onun sözleri, yaþýnýn çok üstündeydi, hayatýn gelip geçiciliðinden, imtihanlarla dolu olduðundan, zamanýn akýp gittiðinden bahsetti, nefes almanýn ne kadar deðerli olduðunu, bir tek nefesin hiçbir þeyle deðiþilemeyeceðini, baþýmýza gelenle uzlaþmayý öðrenmemiz gerektiðini anlattý Rabia... Evini dolduran sevgi dolu geniþ ailesi, akrabalarý, komþularý ile eski Türk filmlerindeki mahallenin çok sevilen kýzýydý sanki Rabia... O konuþtukça kalplerimiz yýkandý, arýndý; o konuþtukça onunla gözlerimiz yaþardý, onunla gülümsedik...

Rabiacýðým, seni yetiþtiren anne baba ne güzel yetiþtirmiþ. Allah yollarýný açýk eylesin...

.....................................

Hafta içinde yolum yine hastanelere düþtü, hastaneler dert kovaný, o kadar çok hastasý, o kadar çok ahý var ki yeryüzünün. Dert çok, derman arayan çok...

Ama bir de çok mükemmel, çok üstün, üpüstün, üstün de üstünü olduklarýný düþünen insanlar var.

Atom bombasýnýn babasý: Robert Openheimer gibi. Kendisini ve zeka gücünü "þimdi ben ölüm oldum' diye takdim edebilecek kadar insanlýðýndan soyutlanmýþ, þeytanýn kölesi olmuþ meþum insanlar var, pardon mahluklar var!

Bugünlerde sinemalarda hayatý anlatýlan bu adam, bilim dünyasýnýn yüz karasý olarak hatýrlanýyor þimdilerde. Ama 1942-1945 yýllarý arasýnda Amerikalýlarýn ayaklarýný yerlere vurarak alkýþladýðý bir katliam öncüsü, katliam onaycýsý, katliamseverdi kendisi.

Film sofistike þekilde; Musevi bilim adamlarý topluluðunun ne mükemmel adamlar olduðunu iþliyor, ince ince yapýyor bunu... Hatta Openheimer'ý aklamak adýna, zavallý Einstein'i neredeyse palyaçoya çevirmiþler. Oysa sonuç feci þekilde ortada: Nagazaki ve Hiroþima'da resmi rakamlara göre, 220 bin kiþi öldü, 1945 yýlýnda. Zincirleme reaksiyon devam ettiði için aðýr radyasyon yüzünden sað kalabilenler de aslýnda sað kalamamýþlardý, aðýr genetik hastalýklarla hepsi kýsa sürede ölmüþtü. Her þey sapsarý ve yanmýþ þekilde yere serilmiþ haldeydi. Ýþte üstün zekalý þeytansý adamýn büyük zaferi buydu...

Güya Nazi Almanyasý için yapýlandýrýlmýþtý bu bomba... Naziler yok olup bittikten sonra ise, deney tahtasý olarak seçilen Japonya ödemiþti bedelini... Çünkü diyor Openheimer, bu bombanýn tahribatý o kadar büyük olacak ki bir daha savaþmaya kimse cesaret edemeyecek... "Hata oraný sýfýra yakýn' olarak bulduðu diðer tüm sonuçlar gibi, bu fikri de yanlýþ halbuki... Çünkü ABD, onun atom bombasýndan sonra çok daha kötü, insanlýk dýþý silahlar üretmeye devam etti, bugün silah ticareti dünyadaki en büyük kapitallerin ayrýldýðý bir ticaret ve patronlarý da hala Openheimer'ýn eski patronlarý...

Filmde çok enteresan bir sahne var; adamlar atom bombasýný imal etmiþler, nereyi bombalayacaklarýný tartýþýrlarken, kurmaylardan birisi, geçen yýl eþiyle Kyoto'yu ziyaret ettiðinden çok güzel bir þehir olduðundan bahsediyor, orayý bombalamayalým diyor... Bu o kadar sarsýcý ve gerçekleri demir gibi ortaya koyan bir sahne ki... Gücü elinde bulunduranlar – ki bu genellikle Amerika oluyor – diðerlerini hiç umursamýyorlar. Katliamlarýný sanki gündelik iþlerden bir iþmiþ gibi yapýyorlar. Ve bu durum onlarý paradoksal þekilde sanki geri zekalý haline çeviriyor. Ýsyan ediyorsunuz. Yani bunca aðýr bir zulmü ancak aklý olmayanlar yapar. Dehalar deðil! Kibrin insaný nasýl soysuzlaþtýracaðýný seyrediyorsunuz o kötücül suretlerde.

........................................................

Küçük dünyalarýmýzdan bakýnca, helal lokma peþinde çalýþan esnaf bir babamýz, onun destekçisi mütedeyyin bir annemiz, halamýzýn sürekli bizde kaldýðý bir ev, beraberce oturulan sofradaki dumaný tüten çorbamýz, kapýyý týkýrdatan komþumuz, telefonda hal hatýr eden dostlarýmýzla yaþadýðýmýz hayat, çok da büyük anlamlarý olan bir hayatmýþ gibi gelmiyor bizlere ilkin... Ama durup mesela bir anlýðýna da olsa, gökyüzüne baktýðýmýzda veya yavaþladýðýmýzda, bir günü daha nefes alýp vererek geçirdiðimize dair edebildiðimiz þükür, o hayatýn en büyük anlamý oluyor...

Rabia'nýn tebessüm ederek fani olduðumuzu vurgulayýþýyla, hayatý sanki hiç ölmeyecekmiþ gibi büyük hýrslarla, bozgunculuklarla, kan dökücülüklerle yaþayanlarýn büyük yanýlgýsý... Birisi hazreti insan oluþun sýrrýna ererken, diðerinin þeytana ruhunu satmasý...

Herkesin tarafýný seçtiði bir dünya...