Toprak, gıda, su ve milli güvenlik…

İnsanlık tarihinde çıkan ilk savaşların sebepleri arasında ‘toprak kavgası’ vardır. Verimli topraklar, içinden su geçen topraklar, altında maden olan topraklar vs… Her çağda bunlardan birisi daha stratejik görülmüş, uğrana savaşlar verilmiş.

Köylerde kardeş kavgaları da genelde toprak paylaşımı yüzünden çıkar.

Toprak, su, hava, enerji insan yaşamının devamı için hayati unsurlar. Bu yüzden milli güvenlik kavramı artık ‘toprak, su, enerji, gıda’ arz güvenliğini de kapsıyor.

Küresel güçlerin nükleer füze rekabetini bile gündemin arka maddelerine düşüren bir stratejik öncelik bu.

İnsanlığın üzerine kâbus gibi çöken küresel salgının seyri konusunda ‘aşıya endekslenen’ iyimserlik zemini çeşitli komplo teorileriyle zayıflatılmaya çalışılıyor.

2021 yılına girerken Vuhan virüsünden kurtulacağız derken şimdi de Londra virüsü piyasaya çıktı.

Bir yanda küresel salgının olumsuz etkileri diğer yanda iklim değişikliği, kuraklık, çevre felaketi gibi konular ‘toprak/gıda ve su’ unsurlarının stratejik önemini en üst düzeye getirecek. Biden’ın ilk imzalayacağı konu küresel iklim anlaşması.

Dünya tarımının son 20 yılda toplam dünya ekonomisi içindeki payı yarı yarıya düştü.

Küresel salgının tarım üretimine ve ulusal/uluslararası tedarik zincirine nasıl sekte vuracağı da bilinmiyor.

Yoksulluk ve kuraklık sebebiyle çocukların açlıktan öldüğü az gelişmiş ülkelerin zaten ulaşmada zorluk çektikleri gıdaya ulaşmaları daha da zorlaşacak.

ABD ve Çin gibi tarım kapasitesiyle dünya tarımında söz sahibi olan ülkelerin manipülasyonu daha da artacak.

Başka ülkelere giden maske sevkiyatını durdurup mallara el koyan kimi Avrupa ülkelerinin yarın tarım ürünlerine el koymayacağının garantisi yok.

Bugün aşının yoksul ülkelere yeterince ulaşıp ulaşamayacağı konuşulurken yarın ihtiyaç duyulan gıda ürünleriyle ilgili benzer tartışmalar yaşanabilir.

Türkiye tarım ve hayvancılık konusunda iyi bir noktada ve bugüne kadar gıda tedarikinde hiçbir sorun yaşanmadı. Aşı temininde de hem milli aşı, hem ithal aşı konusunda gerekli çalışmalar yapılıyor.

Gelinen noktada karşılıklı bağımlılığın kaçınılmaz olduğu alanlar dışında ülkelerin kendilerine yetebilecek hale gelmelerinin önemi bir kez daha ortaya çıktı.

Milli ve yerli imkânların geliştirilmesi söylemlerini hamasi olarak niteleyerek burun kıvırmak artık mümkün değil.

Siber güvenlikten enerji arz güvenliğine ve gıda güvenliğine kadar her alanda milli ve yerli imkân ve kabiliyetleri geliştirebilmek milli güvenliğin omurgasını oluşturuyor.

Türkiye ihtiyaç duyulanları hem alabiliyor, hem yapabiliyor; hem kendi ihtiyacını gideriyor, hem muhtaçlara yardım edebiliyor. Bu çok önemli…

Bu yüzden 2021 yılında dünya genelinde her şeyin kötüye gideceği gibi karamsarlık pompalamak yerine zorlukları yönetebilecek imkânlara sahip olduğumuz özgüveniyle hareket etmek gerekir. İnsanın fıtratı, yaşama güdüsü üzerine kuruludur bu ise ümitvar olmayı gerektirir.

Zorluklar hep birlikte göğüslenirse ve umut canlı tutulabilirse aşılabilir ve Türkiye bütün dünyaya bu mesajı veriyor.