Bu yıl "Türkçe Yılı" ilan edildi. TDK, ilgili "genelge"yi; "Türkçemizin medeniyet dili kimliğiyle bir kez daha dünyaya duyurulmasına vesile olacak" notuyla paylaşmış. Kulağa hoş geliyor ama o Türkçe artık sizlere ömür...
İttihatçılarla başlayıp, cumhuriyet döneminde de devam eden "Türk ırkını arındırma" cinayetlerinin daha fazlası, "Türk dilini arındırma" adına işlenmiştir. Oysa Nihad Sâmi Banarlı, "Bir dilin doğuşunda, başka dillerden derlenmiş kelimeleri millîleştirme kudreti varsa artık o dili öz dil yapmaya kalkmak, dili kendi dehasından uzaklaştırmaktır ki, bunu ancak cehaletin elleri yapar. Türk milleti gibi büyük bir milletin dili öz dil olamaz, imparatorluk dili olur" demektedir.
Türkler derledikleri kelimeleri kendi gramer ve fonetiğine göre millîleştirmiş; asırlarca kullanmışlardır. Ancak öz Türkçe, "Arapça ve Farsça kökenli kelimeleri atın" talimatıyla budanmış, öte yandan da İngilizce ve Fransızcadan aynen alınan yabancı kelimeler, Türkçenin bağrına; Haçlı hançeri gibi saplanmıştır. Bu "yozlaştırma"nın adı da "Türkçeleştirme" olmuştur! Bu mudur medeniyet dili?
Oysa İngilizler dünyadan binlerce kelime devşirmiş, bunu da gururla söylemişlerdir. Hiçbir zaman da "Öz İngilizce" gibi bir saçmalığa teşebbüs etmemişlerdir.
"Yeni bir Türkçe oluşturmak" için 1932 yılında kurulan Türk Dil Kurumu'nun başına getirilen Robert Kolejli Agop Martanyan, 47 yıl boyunca Türkçeyi yenilemiştir!
Türkçeyi uyduruklaştıran CHP'liler, kendileri de; "yeni" Türkçe ile yazılan Nutuk'u anlamadıkları için İBB Başkanı İmamoğlu "Daha yeni (uydurukça) Türkçe Nutuk" bastırmış, Kılıçdaroğlu da, ağlaması gereken bu durumu övünerek anlatmıştır.
Kelimeleri kısaltarak yazan ve sadece 150-200 kelime ile konuşan gençliğimiz, 80'lerde yazılan kitapları bile anlayamıyor. Halbuki bir Fransız genci Victor Hugo'nun, bir İngiliz genci Shakespeare'in, bir Rus genci Tolstoy'un kitaplarını okuyor ve anlıyor.
Prof. Dr. Nuri Köstüklü; ders kitaplarında Amerika ve Almanya'da 70 bin, Japonya'da 44 bin, Türkiye'de ise sadece 5 bin kelime kullanıldığını belirtiyor ve "Bu, korkunç bir kısırlıktır" diyor.
Sovyetlerin dağılmasından sonra Türk Dünyası ile tekrar buluşup hasretle kucaklaştık ama aramıza "yanıt, kanıt, yapıt, sorun, olanak, koşul, öneri, ödün, öykü, doğa, sınav, gereksinim, olasılık, bellek, yaşam, önlem..." girdiği için anlaşamadık. Karabağ Harekâtı sırasında sık sık ekranlarımızda ağırladığımız Azerbaycanlı kardeşlerimizi bazen anlayamadık. Çünkü onlar, 70 yıllık Komünizm silindirine rağmen Türkçe'nin asaletini korumayı başarmıştı ama biz; artık Türkçe bilmiyorduk. Bu yüzden onlar da Türk dizilerini "dublaj"la izliyor.
Dil ilmine göre diller işte böyle işgal ediliyor. Ve dilin işgali de vatanın işgali anlamına geliyor. Dil gittiği zaman bağımsızlık da gidiyor. Bir milletin dilini tahrip etmek, topraklarını işgal etmekten daha etkilidir. Emperyalistler, neden sömürgelerine kendi dilini dayatıyor?
Kısaca istila da istiklal de "dil" ile başlıyor.
Prof. Dr. Muharrem Ergin "Katledilip ölüme mahkûm edilen kelimelerimiz çok iyi bilinmelidir. Çünkü onlar savaşta birer birer şehit edilen neferlerimiz gibidir. Türkçe kurtarılmadan Türkiye kurtarılamaz" demektedir. Yani asıl beka meselemiz, dilimizin uğradığı işgaldir. Bu işgal, yeni tip Haçlı seferlerinin en önemli cephesidir ve maalesef Türk milleti bu cepheyi kaybetmiştir.
Türkçenin maruz kaldığı kuşatma, Ayasofya'nınkinden daha ağırdır ve Türkçeyi kurtarmak, o zincirleri kırmaktan daha zordur.
Bu sinsi taarruzu, misyonerlerin Hristiyanlaştırma seferberliğinden hafif gördüğümüz sürece mani olamayız. Nitekim içimizdeki Haçlı uzantıları, uydurukça kelimeleri; "savaş" şuuruyla kullanmaktadır. Oysa, zamane muhafazakârları bu şuuru göstermemekte, "Agopça"yı rahatça kullanmaktadır. Zaten bu vahamet de bu gafletten kaynaklanmaktadır.
Dil vesayetçilerinin oluşturduğu algı sayesinde, ne idüğü belirsiz ifadeleri kullanmak, araya İngilizce sokuşturmak entelektüellik(!) ama Osmanlı Türkçesini tercih etmek gericilik olmaktadır! Suriye'yi konuşurken "Proxy devlet" dememişsen, uzman değilsin! "Meseleyi mütalaa etmek" dersen, müze firarisi olursun ama "konuyu discuss etmek" dersen saygıyı hakedersin!
Türkçemizdeki bu işgale; karınca kararınca direnmeye çalışan biri olarak, gazetecilik hayatım boyunca kendimi; ters yönde ilerleyen biri gibi hissetmişimdir.
Netice itibariyle bu dil yozlaşmasına karşı devlet savaş açmadıkça ve millet de; istiklal mücadelesi ruhuyla yerini almadıkça çözülmesi mümkün değildir.
Sayın Cumhurbaşkanım, inşallah Türkçe Yılı vesilesiyle dilimizi bu işgalden kurtararak, tuğla tuğla ördüğünüz millî ve yerli Türkiye'nin "kilit taşı"nı koyarsınız.