Sosyal medya yalanlarýyla siyasi operasyon denemesinin ilk örneðidir Gezi olaylarý.
O güne kadar merkez medyada yazýp çizen, konuþan, ünlü ve bir þekilde "itibarlý" gazeteciler, þarkýcýlar, sanatçýlar Gezi günlerinde twitter üzerinden öyle bir algý operasyonuna kalkýþtý ki hem olaylarýn sýcaklýðý, hem FETÖ'nün devlet içindeki eli, hem de toplumun henüz bu konuda baðýþýklýk kazanmamýþ olmasýndan dolayý haftalarca sürdü olaylar.
Gezi iþgal edildi. Türkiye'yi Suriye'ye çevirme planý bir yere kadar iþledi.
Gümüþsuyu'ndan Ýstiklal'e kadar taþý sökülmemiþ kaldýrým, küfür yazýlmamýþ duvar, zemin kalmamýþtý.
Yüzlerce araba, canlý yayýn aracý, ambulans yakýlmýþ, ters çevrilmiþ, camý kapýsý sökülüp üzeri terör örgütlerinin isimleriyle süslenmiþti. Meydanda PKK'dan DHKP-C'ye MLKP'ye flama poster sallamayan terör örgütü yok gibiydi.
Bugünden bakýnca anlamlý, o günlerde tuhaf bulduðum þey ise bir elinde kalpaklý Atatürk bayraðý, diðerinde PKK elebaþý Öcalan'ýn posteriyle polis otolarýnýn üzerinde zafer pozu veren tiplerin Gezi kitlesini hiç rahatsýz etmiyor oluþuydu.
Sebep-sonuç iliþkisi zamanla çýktý ortaya.
Birkaç þey tecrübe edildi aslýnda orada:
Bir, sosyal medya üzerinden yayýlan yalanýn alýcýsý çoktu, bu kitle güdülenmiþti, sorgulamýyordu, inanýyor ve iþaret edilen yere geliyordu.
Ýki, CHP tabaný HDP'ye ýsýndýrýldý. O günden sonra Kýlýçdaroðlu CHP'si hep HDP'ye doðru aktý.
Üç, sosyal medya mecralar devlete operasyon içeren ya da Erdoðan baþta olmak üzere devleti temsil eden kamu görevlilerine yönelik itibar suikastý içeriklerin kaldýrýlmasýnda mahkeme kararlarýný uygulamýyordu.
Dolayýsýyla bu mecralar sonraki operasyonlarda daha çok kullanýldý
FETÖ'nün 17-25 Aralýk operasyonlarýnda, PKK'nýn 7-8 Ekim Kobani kalkýþmasýnda, binlerce insanýmýzýn ölmesine yol açan hendek terörü olaylarýnda, 15 Temmuz darbe-iþgal giriþiminde hep ayný çevrelerden, mecralardan, isimlerden yalan ve yanýltýcý paylaþýmlar yapýlmaya devam edildi.
Baþka bir ülkede, baþka bir zamanda, baþka bir olayda çekilen fotoðraflar, videolar sanki Türkiye'de, þimdi ve konu edilen olayda yaþanýyormuþ gibi paylaþýldý.
Yýlmaz Özdil, Fatih Portakal, Ýhsan Eliaçýk, Ceyda Karan benzeri isimler üretilmiþ yalan/yanýltýcý içerikleri paylaþmakta pek gayretliydi. Fakat Cumhuriyet, Sözcü, Birgün, T24 gibi gelen haberi doðrulatmak zorunda olan mecralar dahi en küçük bir süzgeç kullanmadan Türkiye karþýtý dezenformasyonun üzerine gönüllü atladý. CNN International'dan veya CHP'nin kurumsal hesaplarýndan yapýlan "hatalar" da fecaat boyutlarýndaydý.
Amaç belliydi. Türkiye'de kaos çýkarmaya, hükümet düþürülmeye, ülkenin polisine, askerine, yargýsýna duyulan güven sarsýlmak istendi.
Toplum bu konuda baðýþýklýk kazansa da kasýtlý ve örgütlü dezenformasyon devam ediyor.
Üstelik suçlar, operasyonlar, neticeler çeþitlenerek devam ediyor.
Sosyal medya aracýlýðýyla iþlenen ýrkçýlýk ve nefret suçlarý artýyor. Kiþisel veriler istihbarat örgütlerinin eline geçiyor. Siber zorbalýklar gençleri ölüme ya da depresyona sürükleyebiliyor. Ya da sadece yaþlýlar deðil toplumun her yaþ grubundan, her kesiminden insan siber dolandýrýcýlýklara maruz kalýyor.
Esas itibariyle sosyal ve dijital medya, ahlaký da hukuku da olmayan vahþi yerler.
Dünya deðiþirken medya da deðiþiyor.
Tüm dünyada olduðu gibi Türkiye'de de basýlý yayýnlar artýk pek okunmuyor. Daha doðrusu kâðýttan okunmuyor. Haberleri, köþe yazýlarýný internet sitesinden okumayý tercih ediyor insanlar.
Hatta köklü yayýnlarýn kurumsal sitelerine bile eskisi kadar çok girilmiyor. Ya sosyal medya hesaplarý üzerinden takip ediliyor yayýnlar, ya da okuma listelerinden.
Ama sorun basýn yayýn ahlakýna sahip, Basýn Kanunu'na tabi, künyesi, adresi belli kurumsal yapýlardan çýkmýyor zaten.
Sorun, basýn ahlaký dahil hiçbir ahlaký olmayan, kanun nizam tanýmayan mecralarla ilgili.
Bu kanun ya kiþilere, kiþilik haklarýna ya da devlete, devlet kurumlarýna, devlet görevlilerine saldýrmak, itibar suikastlarý yapmak için kurulmuþ, yayýn künyesi ve tebligat adresi olmayan, yayýn yoluyla kasten suç iþledikten sonra arazi olan, hiçbir cezai yaptýrýma tabi olmayan haber siteleri ve sosyal medya hesaplarý için çýkýyor.
Tasarýyý okuduðumda taraflarý dinlediðimde edindiðim kanaat þöyle:
Tasarý kanunlaþtýðýnda basýna sansür uygulanmayacak.
Hak ve özgürlüklere zeval gelmeyecek. Bilakis devlet kiþilerin temel hak ve özgürlüklerini, kamunun hukukunu ve itibarýný korumakla yükümlüdür. Bunun yasasýný yapmak da TBMM'nin görevidir.
Kaldý ki bu sorun sadece Türkiye'nin baþýnda deðil. Küresel bir durum/sorun yaþýyoruz. Avrupa Birliði daha çok yeni, Nisan ayýnda Dijital Hizmetler Yasasýný kabul etti. Bu sayede Google, Meta gibi teknoloji devlerine ek sorumluluklar yükledi. Türkiye de Google ile ayný amaçla görüþüyor.
Tam bu noktada "fake news" yalan haber gerçeðine bakmak lazým.
Oxford Üniversitesi 2018 yýlýnda 37 ülkede bir araþtýrma yapýyor.
Bu 37 ülke arasýnda yalan, yanýltýcý haber ve dezenformasyona en fazla maruz kalan ülke hangisi dersiniz?
Yüzde 49 ile Türkiye!
Karþýmýza çýkan her 2 haberden 1'i yalan yani!
'Fake-news'in anavataný ABD'de ise bu oran yüzde 31. Almanya, Danimarka, Hollanda ve Ýngiltere ise en az dezenformasyona maruz kalan ülkeler. Yasa koyucu sýký bir düzen kurmuþ çünkü.
Ýçiþleri Bakanlýðý'nýn son verileri de bize bir þey söylüyor.
Buna göre Türkiye'de 12 milyon 479 bin Twitter kullanýcýsý var ve bunlarýn yüzde 23'ü bot hesap. Gerçek deðil robot hesap. Ve geçen Mayýs ayýnda Twitter'da 10 gündem etiketi için atýlan tivitlerin yüzde 52'si bot.
Yarýsý sahte yani!
Üstelik yalan haberin yayýlma hýzý, doðru habere oranla 6 kat daha hýzlý.
Hani hep denir ya; gerçek ayakkabýsýný giyene kadar yalan dünyayý dolaþýrmýþ diye.
Sorun/durum küresel fakat Türkiye'ye sosyal-dijital medya üzerinden bir operasyon çekildiði de çok açýk.
Biliþim teknolojisinin hýzýna yetiþmek mümkün deðil ama en azýndan baþlangýç olarak bu vahþi alaný bir düzene sokmak, yalan ve dezenformasyonun önünü almak da þart.