Ülkesiyle barışık bir üniversite istiyoruz...

Çorum'dan güzel bir fotoğrafa baktıktan sonra yazımı değiştirdim... Çorum Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Ali Osman Öztürk'e ait bu fotoğrafta, akşam üstü basketbol sahasında top koşturan çocuklar ardı. Togo'lu öğrenciler, siyahi parlak tenleri, inci gibi dişleri, kocaman gülen gözleriyle mutluluk enerjisi vermişlerdi fotoğrafa. Rektör, basket oynayan çocukların neşesine dayanamayınca aralarına katılmış, top oynuyorlar...

Aslında yazımın konusu, kendilerini ayrıcalıklı zanneden bazı üniversitelerin milletten kopuk içler acısı halleriyle ilgili olacaktı. Ama Çorum'dan gelen bu fotoğraf her şeyin önüne geçti. Çünkü bu fotoğrafta Kütahya Emet'ten İstanbul'a okumaya gelmiş bir Anadolu yıldızının hayatı da gizliydi. Ali Osman Öztürk küçücük bir Anadolu ilçesinden kalkıp, İstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni dereceyle bitirmiş, masterdan sonra yine devlet bursuyla North Carolina State Üniversitesine gitmiş, doktora sonrası orada bazı bölümlerin açılamasına dahi vesile olacak seviyede, hem hocaları hem öğrencileri tarafından çok tutulmuş, sevilmiş bir insan...

Yıllar sonra memleketi Çorum'a geri dönüp, Hitit Üniversitesinde kolları sıvamış; rektör olarak. Üniversitenin inşaatından, öğrencilerin yurtlarına, spor sahalarından, ısınma, yiyecek, giyecek ihtiyaçlarına kadar, sosyal doku projelerinden, kültürel, sanatsal etkinliklere kadar... Çorum'dan kopuk değil. Tam aksine işadamlarıyla teke tek görüşüp, öğrencilerine stajlar ve çalışma imkanları buluncaya kadar... İş dünyasıyla, teknoloji eğitimi alan talebelerini buluşturmayı kendisine ödev bilmiş bir rektör. Ben Çorum'dayım, içe kapalı geçsin gitsin günlerim dememiş, üniversitede 800 yabancı öğrencisi var. Yani dünya Çorum'a değil, Çorum dünyaya kapılarını açmış...

Burada milli bir başarı öyküsü var, dikkatinizi çekerim. Kendisi gibi yaşadığı şehri de dünyaya açan, yerelden evrensele bağlam kuran bir adam var... Bu neyle ilgili diye çok düşündüm. Bu; memleket sevgisiyle, bir ülkeye ait olmakla ilgili temelde...

Bugünlere; üniversite sınavlarında yüksek puan almış öğrencilerin gittiği bazı üniversitelerin topluma ve kendi ülkelerine karşı duydukları büyük yabancılık, kibir ve üstencilikle üzüldüğümüz günlerden geçiyoruz.

Ürettiği SİHA, İHA'lar ile, roket çalışmaları, yerli yazılım gibi milli sanayi hamlelerimize öncülük eden değerli nice atılımlarıyla bilinen Selçuk Bayraktar'a bile, 'önce bir Boğaziçi'ni kazanacak puanı yakalayın da sonra konuşalım'' diyebilecek derecede gerçeklerden kopuk, gözleri bağlı, kulakları tıpalı bir gençlik var ne yazık ki... Ve bu gençler üniversiteler arası sıralamada okullarının 600'lerin bile gerisinde olduğunu hiç anımsamadan, bunu hiç sorgulamadan, kendi zihinlerinde oluşturdukları ve ırkçılığı andıran, üstünlük kompleksine dayalı kast sistemine adeta tapınç içindeler... Tek bildikleri şey alay! Kendi okullarından olmayan herkesle alay! Oysa bugün tüm Türkiye onları üzülerek seyrediyor, yutkunarak, kalplerindeki nefret mühürlerinin çözülmesine dua ederek...

Gerçeklerden kopuk ve sorun çözmeye niyet etmeyen, sorumluluk almaya yanaşmayan, hayatın içinde değil üstünde, halka kapalı, sekter duvarları yüksek ve kalın üniversiteler, bu toplumun sırtına ağır yük olmaktan başka bir şeye yaramıyor...

Oysa üniversiteler, Çorum örneğinde olduğu gibi, şehre, halka, ülkesine ve dünyaya dost, açık, duyarlı, irtibatlı olmak zorunda... Üstünlük kompleksiyle yanıp tutuşan gettoya dönüşmüş üniversitelerin ne topluma, ne Türkiye'ye bir faydası var.

Bu ülkenin harcanacak vakti yok ve dünya hızla dönüyor...