Üstad'ı nasıl anacağız?

90’lı yıllarda haftalık olarak yayımlanan ve 28 Şubat cuntasının açtığı davalar sebebiyle kapanan Cuma Dergisi Üstad Necip Fazıl hakkında hazırladığı özel sayılardan birinde, Türkiye’deki Sol’un “Can Baba”sı Can Yücel’le yapılmış bir mülâkatı yayımlar.

Mülâkatı yapan Selim Çoraklı Yücel’e sorar: “Solcular Necip Fazıl’ı niçin okumuyor?”

Solcular’ın “Sövmenin en çok yakıştığı adam” dedikleri Can Yücel tam da sevdikleri üslûpla cevaplıyor: “Sol’da adam mı var, Necip Fazıl’ı anlayacak. Hepsi dangalak…”

Yücel’in dile getirdiği hakikat sadece Solcular için mi geçerli!..

Üstad’ı, Sol’a karşı kompleksleri sebebiyle Nazım Hikmet’e karşı sadece bir şair olarak konumlandıran, kafa tokuşturan bizim kesime ne demeli!

Üstelik Nazım Hikmet bedenen ve ruhen kendini Moskova’ya satmış bir şairken Üstad Necip Fazıl, bin bir türlü yokluk ve baskı altında bir dünya görüşü kuran, yeni bir dil inşa eden isimdir. Bu iki isim nasıl mukayese edilebilir?

Bırakın Solcular’ı bizimkiler bile Üstad’ı anlayamadılar. Kuru kuru şiirlerini okudular, edebî eserlerini komplekslerine perde yaptılar.

Kendilerini sisteme yamayan bir zamanların Büyük Doğucuları da Üstad’ın, “Bu eser, benim bütün varlığım, vücut hikmetim, her şeyim” dediği İdeolocya Örgüsü hiç yazılmamış gibi yaşayıp Mayıs’tan Mayıs’a Üstad’ı andılar! Zamparaların kız tavlamak için ceplerinde taşıdıkları ünlülerle çekilmiş fotoğraflarını göstermeleri gibi Üstad’la çekilmiş fotoğraflarını göstermekten başka bir aksiyonları da olmadı!

Hani Üstad’ın onca çile çektiği, ciğerinden kan çekerek yazıp sistemleştirdiği Büyük Doğu ideali için mücadele?

Bugün Üstad’ın perde arkasına geçişinin, yarın da doğumunun yıldönümü. Belirli klişelerle Üstad’ı anma mesajları yayımlanacak, yazılıp çizilecek.

O’nun İslâm tasavvufunu bir devlet nizamı olarak cemiyete teklif etmesi konuşulmayacak. Hadi eskiden bunu konuşmak cesaret isterdi. Salih Mirzabeyoğlu gibi bedelini ödemek gerekirdi. Peki şimdi niye konuşulmuyor? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İdeolocya Örgüsü için “Başucu kitabım” dediği bir dönemde bu neyin çekincesidir? Yoksa sizler de Solcular gibi Üstad’ı anlamayıp bir ömür boyu anlarmış gibi mi yaptınız da şimdi sesiniz çıkmıyor!

Bayramda fazla uzatmayayım. Üstad’ın, “Elime bir genç geçti, pîr geçti” dediği, Üstad’ın devlet şekli olarak bizlere sunduğu Başyücelik Devleti’ni kurmak suçlamasıyla yargılanan tek isim olan Salih Mirzabeyoğlu’ndan Üstad’ın aslî hüviyetini öğrenelim: “İdeali aramayla toprağa bağlanma arasındaki bir berzahta kıvranan insanoğlunun “oluş” ıstırabını, İslâm’ın hakikatine nisbetle heykelleştiren adam!.. Beş asırlık tarih dilimimizle birlikte, içinde yaşadığımız çağın nabzını yakalayan adam!.. Necip Fazıl budur... Eşya ve hâdiseler karşısında ruhun “nasıl” tavrını İslâm’ın hakikatine göre gösteren, bunun diyalektik ve estetiğini mutlak “üst dil-üst mânâ”ya nisbetle gösteren adam... Fikir, sanat, aksiyon, bütün “oluş” hakikatiyle onu bu ifâdeler çerçevesinde tarif etmiş oluyoruz!..”

Üstad’ın kim olduğunu kâmil mânâda öğrenmek isteyenler Mirzabeyoğlu’nun eserlerine müracaat edebilirler.

Tebrik: “Yarabbi, bize şehidlik şuuru ver ve bunun zevkini yaşayacak davranışta bulunmamızı nasib eyle” duasıyla Ramazan bayramınızı tebrik ederim!