Üzerimizdeki tarihi borç

Muhasebe başlıklı şiirinde "İnanmıyorum bana öğretilen tarihe" buyuran Üstad Necip Fazıl Kısakürek tarihî hakikatleri yazdığı için hapse mahkûm edilmiş ve infaz edilmeyi bekleyen 1 sene 6 ay hapis cezasıyla vefat etmiştir.

Üstad tarihî hakikatleri ortaya çıkarmayı "aziz bir borç" olarak görüyordu. "Sahte Kahraman" başlıklı şiirinden:

Bize kalan aziz borç asırlık zamanlardan;

Tarihi temizlemek sahte kahramanlardan...

Üstad mezkûr hapis cezasını, üst başlığı "Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu" olan "Sultan Vahidüddin" adlı eseri sebebiyle almıştı.

Eser 1968 senesinde Bugün Gazetesi'nde tefrika edilmeye başlanıyor ve büyük alâka görüyor. Tarihî hakikatlerin ortaya çıkması sadece halkı değil, vatanlarından sürgün edilen Osmanlı hanedanlarını da heyecanlandırıyor. O dönem Fransa'da yaşayan Sultan Abdülaziz'in torunu Mahmud Şevket Paşa bir mektubunda heyecanını şu sözlerle satırlara döküyor: "Necip Fazıl'ın Sultan Vahidüddin için Bugün Gazetesi'nde yazdıklarını dikkatle takip ediyorum. Maalesef gazete sıra numarasiyle muntazaman gelmediği için bazı eksik nüshaları var herhalde. Sizden rica edip eksikleri isteyeceğim, lütfedeceğinizden eminim. Şimdiye kadar kimsenin yazmağa cesaret edemediği şeyleri tarihimiz huzurunda yazdığı için Necip Fazıl'a kalben müteşekkir ve minnettarım. Teşekkürlerimi kendisine takdim etmek isterim. Ama bilmem ki, rahatsız eder miyim? Şimdiye kadar okuduklarım aliyyülâlâ. Bakalım sonu nasıl gelecek?..."

Mahmud Şevket Paşa'nın yazdıkları Müslüman Anadolu halkının hissiyatını da ifade etmektedir. Bugün Gazetesi'nde yayımlanan tefrika yoğun talep neticesi hemen kitaplaştırılır ve ilk baskısı kısa sürede tükenir.

Halktaki heyecan kadar devlette de telaş ve panik vardır. Devreye, meşhur 5816 sayılı kanun sokulur ve Üstad hakkında "Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret"ten dava açarlar. Mahkemenin tayin ettiği ilk bilirkişi heyeti "Atatürk'e hakaret vardır" diye rapor verirken ikinci bilirkişi heyeti ise "Hakaret yoktur" diye rapor vermiştir. Her ne kadar mahkeme ikinci rapora göre Üstad hakkında beraat kararı verdiyse de savcının yaptığı temyiz başvurusu neticesi Yargıtay savcının talebi doğrultusunda yerel mahkemenin kararını bozmuş ve mahkumiyet yönünde karar verilmesi gerektiğine hükmetmiştir. Yerel mahkeme de Yargıtay'ın talebi doğrultusunda Üstad'ı mahkum etmiştir. Bu sefer kararı Üstad temyiz eder ama o sırada çıkan basın affıyla dosya kapanır.

Basın affı vesilesiyle eserin uzun süredir yapılamayan 2. baskısı da yapılır. İkinci baskı da kısa sürede biter ve 3. basımı yapılır. Yine devreye 5816 sayılı kanun sokulur ve Üstad hakkında tekrar aynı suçlamayla dava açılır. Üstad ifadesinde şunları söyler: "Eserde biricik tez ve hedef, ismi vatan hainliğine çıkarılan Sultan Vahidüddin'i savunmak ve Milli Kurtuluş hareketini ilk defa onun tarafından düşünüldüğünü ve Mustafa Kemal Paşanın bu maksatla Anadolu'ya gönderildiğini tesbitten ibarettir. Öyleyse bir şahsa hakaret kastını taşımayıp onun zıttı kabul edilen başka bir şahsı müdafaa gayesini güder ki bu da kanunen ve hukuken bir suç teşkil etmez."

Mahkeme Üstad'a hapis cezası verir ve Yargıtay da Üstad'ın temyiz talebini red ederek cezayı tasdik eder. Hastalığı sebebiyle Üstad'ı tekrar cezaevine gönderemediler. İyileşmesini beklediler, iyileşseydi Üstad'ı 79 yaşında bir kez daha zindana atacaklardı. Bilmiyorlardı ki Üstad'a artık hapishane kapıları değil ötelerin kapısı açılmıştı!...

Üstad'a ötelerin kapısı açılırken Üstad da Türkiye'de tarihî hakikatlerin konuşulmasının kapısını açmış oldu. Bedeli Üstad tarafından ödenmiş bu kapıdan korkmadan geçmeli ve Atatürkçüler'in şirretliklerine aldırış etmeden gerçekleri dile getirmeliyiz. Üzerimizdeki tarihî borcu ödeme sırası bizde.