Yapsanıza cinsel kimlikler üzerine bir 2043 filmi!

Uzunca bir süredir bir kışkırtmanın hedefiyiz. Bu kez adı "Göçmen" meselesi. "BU KEZ" dememin bir nedeni var. Zira bunu defalarca denediler. Çeşitli yaralar açtılar. Sonra bu yaralar üzerinden kamplar oluşturdular. Kafamızı kaldırdığımızda da bize kızdılar; "sizin açık yaralarınız olmasa kimse onları kaşıyamaz" dediler.

**

Mehmet Altan'ın 17/25 Aralık sürecinde FETÖ medyasında yazdığı; "...Türkiye toplumu varlığını dağılmadan, bir iç savaşın kanlı cehenneminden geçmeden sürdüremez..." başlıklı yazı aslında, tasması CIA'in elindeki köpeklerin ne yapmak istediklerini neyi murad ettiklerini de gösteriyordu. Önce "azınlıklar" sorunu çıkarıp ayrıştırdılar. Sonra "Alevi-Sünni" sorunu çıkarıp ayrıştırdılar. Peşine Türk-Kürt sorunu çıkarıp ayrıştırdılar. Ardından "Seküler-Muhafazakâr" sorunu çıkarıp ayrıştırdılar. Olmadı, olmadı olmadı... Şimdi de son kozları Göçmen sorunu. Bütün bu sorunların ithal sorunlar olduğunu biliyorsunuz değil mi? Hiç biri bize ait değil aslında. Ne dinî, ne mezhepsel, ne etnik ne de başka bir şey. Bakın tarihimize. Şanlı tarihimize. Kim ne kadar kaşırsa kaşısın. Kim sinir uçlarımıza dokunursa dokunsun, iç savaşa gitmiş miyiz? Çok şükür yaşamadık ve yaşamayacağız... Faşist Gezi kalkışmasının da 15 Temmuz darbe işgal girişiminin de ana motivasyonu buydu. Her durumda memleketi iç savaşa sürükleyecek bir ana başlık oluşturuyorlar. Bugün de siyasi parti başkanı görünümlü CIA aparatçiği eliyle ülke adım adım kaosa sürüklenmeye çalışılıyor. Kusura bakmayın ama kimse yemez artık bu numaraları...

**

Ben böyle, "servis operasyonuyla karşı karşıyayız" deyince bana defans geliyor; "...ne yani göçmen sorunumuz yok mu?" diyorlar... Delirdiniz mi? Var elbette olmaz mı? Hem belki sizin bildiğinizden bile çok daha zorlu bir sürecin içinden geçiyoruz. Size bilgiyle söylüyorum; Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, mesaisinin her gün önemli bir kısmını bu probleme ayırıyor. Ekibinden brifing alıyor, yazılmış raporları okuyor, muhatap ülkelerin liderleriyle müzakere ediyor. Sanıyor musunuz ki; "...kevgire dönmüş sınırlardan gelen geçmiş giden geçmiş, idare de bu haliyle kalsın ellemeyin" demiş. Olabilir mi böyle bir şey? Cumhurbaşkanımızın uykusuz gecelerde sabahlara kadar bu durumun; ekonomik, sosyolojik, diplomatik sonuçlarını pozitife dönüştürmek için çabaladığına şahidim. Akıl alır gibi değil ya hu? Yani binlerce yıllık devlet aklı böyle bir sorun karşısında çaresiz, Twitter'dan yazan üç-beş zibidinin yol göstermesine muhtaç?!... Bırakın Allah aşkına...

**

Şimdi bir de film girmiş dolaşıma. Uyduruk haberler, karikatür siyasi figürler derken şimdi de kışkırtıcı filmimiz var. Neymiş, 2043 yılında artık ülke tamamen Araplaşacakmış Türk çocuklarına yaşam hakkı tanınmayacakmış!!!... Bak kardeşim. Sinemacıların distopya kurgulayıp çekme hakkı vardır. Sinema buna en elverişli sanat dalıdır. 2043'te zombilerin istilası da film konusu olur, makinelerin/robotların istilası da. Buna hiç itirazım yok. Ama filmin sonuna bir belgeselci çıkar ve bilmiş bir edayla bir takım saçma sapan verilerle projeksiyon yapar ve 'az evvel izledikleriniz bir kurgu değil yakın gelecekte yaşanacaklar" derse, ona itiraz ederiz işte. Neden biliyor musunuz? Çünkü YALAN... Paylaştıkları veriler de yaptıkları projeksiyon da yalan. Ve maksatlı.

**

Onlara bu işi ihale eden servise sorsunlar bakalım, 2043'te toplumun yüzde kaçı heteroseksüel yani kadın ve erkek olarak ilişki/evlilik yaşayacakmış?... Var mı öyle bir çalışmaları. Geçen gün sosyal medyada şöyle bir paylaşım gördüm; "çocuklarınıza unisex isimler koyun da kendi cinsel kimliklerini bulduklarında size tavır almasınlar" diye yazmış herif. Altında da o tespiti destekleyen binlerce yazı. Okullarda özellikle kız çocuklarına; "...aaaa sen bir erkekten mi hoşlanıyorsun yoksa, çok banaaaal..." diye psikolojik baskılar yapılıyor. Böyle giderse, bir erkekle bir kadının evlenme kararı alması sahiden yakın gelecekte çok marjinal olacak... Yapsanıza böyle bir 2043 filmi. Delikanlılar.