Yara sarmak, yeniden yapmak ama mutlaka yargılamak!

Geniş toplum kesimlerini etkileyen bütün büyük olayların, doğal afetlerin, savaşların, salgınların ya da terörün ardından yaşanan kitlesel travmaların atlatılabilmesini birkaç aşamalı bir sürece bağlıyor psikiyatrlar.

Sürecin başında yaşanan acıyı görmek, paylaşmak ve yalnız olmadığını hissettirmek geliyor. Onunla ağlamak, dua etmek, teselli etmek, anlatırsa dinlemek ve taziye vermek.

Nitekim Kahramanmaraş merkezli yaşanan iki büyük depremin ilk anından itibaren Türkiye gerçekten büyük bir dayanışmayla tek yürek oldu, yaralı bölgeyi sardı sarmaladı. Acıda, çabada, paylaşımda bir oldu, kardeşliğini pekiştirdi.

Türkiye'nin yardımına koşmak için gösterilen uluslararası teyakkuz hali de buna dahildir. Dünyanın her yerindeki mazlumun, darda zorda kalanın yardımına koşulsuz koşan nadir bir ülkeyiz biz. Çok dualar aldık. Şimdilerde kardeş ülkelerden gelen yardımlar işte o duaların elleri.

YARA SARALIM

Bu açıdan milletimizin asilliğine, insanımızın güzelliğine "maşallah"tan başka denecek söz yok çok şükür.

Depremzedeleri sarıp sarmalayan koşup kucaklayan 1999 depreminde olduğu gibi milletimiz değildi sadece. Bu defa devlet de vatandaşın yanındaydı.

Mucize kurtuluşlar yanan bağrımıza bir parça su serpti ama hayatını kaybeden 40 binden fazla insanımızın acısı dinmiyor.

O derin üzüntünün, kaybedilen canların, şokun, travmanın, yasın, yeni ve zor şartların depremzedeler başta olmak üzere tüm toplum üzerinde psikolojik baskı oluşturduğu açık.

Konunun uzmanları, tarafları, medya, üniversiteler, bakanlıklar, STK'lar travmanın atlatılması için uzun bir zaman dilimini kapsayacak şekilde birlikte çalışabilmeli.

KUR'AN-KERİM OKUYALIM

Yara sarmanın, travmayı sağlatmanın bir yolu da kaybettiklerimizle vedalaşabilmemiz, arkalarından yapılması gereken vazifeleri yapabilmemiz, Kur'an-ı Kerim okuyarak onlara rahmet, kalanlara selamet dileyebilmektir.

Halihazırda o şoku, korkuyu, enkaz başında çaresizliği yaşayanlar şimdi de çadır-konteynır koşullarında yaşama dönmeye çabalıyor. Kolay değil.

Adıyaman'da şahit olduğum kadarıyla pek çoğu diliyle aklıyla yaşanan felaketi, kayıplarını kabulleniyor ama henüz kalbiyle benliğiyle idrak edebilmiş değil.

Ölüm kalanlar için biraz da böyle bir şey.

"Az önce buradaydı", "dün buradaydı, şimdi yok" idraki sarsıcı bir şey. Bu çalkantının içinde Müslüman insanın idrakini kabullenişini sağlayan çıpaların en mühimidir Kuranı Kerim. İlaçtır.

Hem deprem bölgesindeki insanlar kaybettikleri canların ardından Kuran okuyamadıkları için de acı çekiyor.

Biz okuyalım onlar için, gidenlerin arkalarından. Fatihalar, Yasin-i Şerifler, Hatmi Şerifler.

Ruhlara şifa olacaktır.

YENİDEN YAPALIM

Enkazlarda arama kurtarma çalışmaları devam ederken bir yandan uzmanlar hem hasar tespiti hem de savcıların görevlendirmesiyle yıkılan binalardan yapıya ilişkin numuneler alıyordu. Sokak aralarında rastlaşacak kadar çok görevli vardı sadece Adıyaman'da bile.

Nitekim bina tespitleri hızla tamamlandı. Adıyaman merkezinde yıkılan 1075 binanın yüzde 97'sinin bir "ilk milat" olan 1999 öncesinde inşa edilen binalar olduğu ortaya çıktı.

11 ilde yıkılan ve ağır hasar aldığı için yakın zamanda kontrollü şekilde yıkılacak olan binaların da yüzde 98'i 1999 öncesine ait.

Çoğunluk 99 öncesini gösterse de yeni kanuna / sisteme göre yapıldığı halde yıkılan binalar olduğunu da gösteriyor tabii bu veriler. Yüzde 2 bile olsa yıkılmaması gerekirken yıkılan binalar hatayı/ihmali/kastı açıkça gösteriyor.

Geçici barınma imkanı sağlayan çadır ve konteynırlardan kalıcı ve güvenli binalara geçiş için kollar çoktan sıvandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan önümüzdeki iki ay içinde toplam 200 bin konutun inşasına başlanacağını ve bir yıl içinde tamamlanacağını duyurmuştu. İlgili kurumlardan gelen tüm açıklamalar çalışmaların zemin etüdüyle başladığını gösteriyor.

ŞEFFAF ŞEKİLDE YARGILAYALIM

Yıkılan binalarda elbette öncelikle müteahhitten mimar-mühendise, denetim firmasından ruhsat veren belediyeye kadar pek çok suç ortağı var.

Ne yazıktır ki hata ile, kusur ile ama en fenası aç gözlülükle oluşan cana kastın cezası ağır olmalı. Telafisi mümkün olmayan ölümcül sonuçlar doğurdu çünkü.

Buna sebep olan herkesin silsile içindeki payı şeffaflıkla ölçülmeli. Suçu olanların her biri adaletle yargılanarak yasanın öngördüğü cezaların üst sınırıyla cezalandırılmalı.

Bu affedilebilir, tolere edilebilir bir şey değildir.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da dün bu yönde açıklamalar yaptı. Bozdağ halihazırda görevli cumhuriyet savcıları ve başsavcıların deprem bölgesinde incelemelere başladığını, soruşturma dosyalarının açıldığını duyurdu. Bozdağ'ın verdiği bilgiye göre şu anda deprem bölgesinde Adalet Bakanlığı ve HSK'nın görevlendirdiği 675 hâkim-savcı, 444 bilirkişi, 454 adli tıp ekibi olmak üzere toplam 4 bin 514 kişi sahada gönüllülük esasıyla 7/24 çalışıyor.

Beklentimiz-talebimiz adaletin yerini bulmasıdır. Aksi halde bu ağır travma atlatılamaz ve ailesinden can kaybedenler başta olmak üzere ağır toplumsal siyasal ruhsal sonuçlar doğurur.