Dün Lozan Antlaþmasý'nýn yüzüncü, Ayasofya'nýn yeniden ibadete açýlmasýnýn da üçüncü yýl dönümüydü.
Lozan hakkýnda yayýn yönetmenimizin dünkü yazýsý medyada alýþýlagelmiþ yazýlardan farklýydý.
Lozan konusu hakkýnda Cumhuriyet, Sabah, Hürriyet ve Yeni Þafak'ta da birbirinden farklý yazýlar yayýnlandý.
Lozan antlaþmasýnýn çoðu kez objektiflikten uzak bir þekilde ele alýndýðý ayrý bir gerçektir.
Lozan'a kutsiyet atfedenler ona söz söyletmezler. Söyleyeni linç ederler/ettiler.
Oysa Lozan'ý ideolojik bakýþ açýsýndan arýndýrýp maddeleriyle, öncesi ve sonrasýyla deðerlendirdiðimizde anlaþmaya imza atanlarýn bile sonradan Boðazlar, Hatay ve Musul meselesinde olduðu gibi düzeltmeler yapmaya çalýþtýklarýný ve bir kýsmýný da yaptýklarýný görürüz.
Yayýn yönetmenimizin dünkü yazýsý Lozan'a farklý bir perspektiften bakýþ þeklindedir ve öncesiyle sonrasýyla Lozan'ý deðerlendiren bir yazý olmuþtur.
Ancak seküler kesim farklý deðerlendirmelere tahammülsüz olduðu için Lozan'ý da dindarlar aleyhinde kullanmaya ve asýlsýz iddialarla dindar kesimi karalama gayretlerine þahit oluyoruz.
Lozan Antlaþmasý ile Ayasofya'nýn ibadete açýlmasýnýn ayný güne denk gelmesi de manidardýr.
Manidardýr çünkü Ayasofya'nýn ibadete kapatýlmýþ olmasý Türkiye üzerine konmuþ bir ambargonun simgesi olarak algýlanmýþ ve muhafazakâr kesimin Necip Fazýl, Osman Yüksel Serdengeçti ve Mehmet Þevket Eygi gibi hem kanaat önderleri hem de Necmeddin Erbakan gibi siyasetçiler Ayasofya'nýn ibadete kapalý olmasýný baðýmsýzlýðýmýz üzerine konmuþ bir ipotek olarak görmüþlerdir.
Merhum Erbakan hocanýn þu ifadeleri bu gerçeðe iþaret eder: "Eðer Ayasofya kýrmýzýya boyanmýþsa, kiliseye benzetilmiþse, ezan okunmuyor, içinde namaz kýlýnmýyorsa biliniz ki Türkiye'ye taklitçiler hâkimdir! Biliniz ki yeryüzünde sadece zulüm düzeni yürümektedir.
Yok, eðer Ayasofya'da gümdür gümbür ezan okunuyor, Hakk'ýn sesi bütün dünyaya ilan ediliyorsa, o zaman biliniz ki Türkiye'de Milli Görüþçüler hâkimdir, inananlar hâkimdir."
Seküler kesim de adeta bu ipoteðin savunucusuymuþ gibi Ayasofya'nýn ibadete açýlmasýna karþý çýkmýþlardýr.
Seküler kesim bir yana muhafazakâr görünümlü kimi siyasetçiler bile ibadete açýlamayacaðýný hatta Baþkan Erdoðan'ýn da açamayacaðýný söylemiþlerdi.
Ayasofya 3 yýl önce bir 24 Temmuz'da ibadete açýlmýþ ve dindar kesimin çok önemli bir hedefi nihayet hayat bulmuþtur.
Ayasofya Camii beklenenin de üzerinde bir ilgiye mazhar olmuþ ve ziyaretçi yoðunluðu sebebiyle giriþ çýkýþlar kontrollü olarak tanzim edilmiþtir.
Dün ibadete açýlýþýnýn üçüncü yýl dönümünde yine týklým týklýmdý.
Evet, Ayasofya'ya ilgi muhteþem ancak seküler kesim dine ait ne varsa hepsine karþý ölçüsüz bir þekilde saldýrýdan vazgeçmiþ deðil.
Ve dindar kesim de hâlâ bu saldýrýlara karþý eziklik içinde.
Mesela dünyanýn hemen her yerinde son derece normal olarak uygulanan kýz okullarý konusunda Milli Eðitim Bakanýnýn bir açýklamasý üzerine seküler kesim amansýz bir saldýrý baþlattý.
Düne kadar Türkiye'de de erkek lisesi, kýz lisesi uygulamasý vardý.
Kýzýný erkeklerin olduðu ortama göndermek istemeyen ebeveynlerin tek gerekçesi din deðildir ama dini de olsa dünyanýn her tarafýnda bu uygulama var.
Hemen þeriat geliyor yaygaralarý koparýldý.
Bir taraftan özgürlüklerden hoþgörüden bahsederler, bir taraftan da ayný özgürlük ve hoþgörüyü dindar kesim dile getirirse þeriat korkusu salarlar.
Bunlar kendilerinden baþkasýna hayat hakký tanýmayan çaðdýþý kalmýþ yobazlardýr.
Türkiye'nin deðiþtiðinin de farkýnda deðiller.
Bu kadar cesur olmalarýnýn sebebi de muhafazakârlarýn bunlar karþýsýnda eziklik göstermeleri, hemen sözlerine farklý yorumlar getirerek geri adým atmalarýdýr.
Laiklik gerekçesiyle dindarlara hayat hakký tanýmayan uygulamalar artýk tarih oldu. Türkiye normalleþti.
Kendi inancýný topluma dayatmak isteyen bu yobazlara karþý ezikliði býrakýp normal olaný doðal olaný haykýrmak lazým.
Hoþ haykýranlar da var ama sayýlarý çok az.
Mesela Prof. Dr. Sefa Saygýlý diyor ki: "Kýz çocuklarýnýn daha çok okula gidebilmesi için ayrý okullar açýlmalý. Duygusal olarak geliþim aþamasýnda olan ergen kýz ve erkek çocuklarý arasýndaki kavgalar, kýskançlýklar eðitimi ikinci plana itiyor, bu da onlarýn baþarýsýný düþürüyor. Bu açýdan kýz ve erkek çocuklarýnýn yerine göre ayrý okullarda okumasýnda fayda var."
Mesela Prof. Dr. Ahmet Akýn diyor ki: "Türkiye'de belli bir süre öncesine kadar kýz ve erkek okullarý vardý. Ölçüt modernite laiklik vs. ise birçok geliþmiþ ülkede kýz okullarý var ve çok baþarýlýlar. Bizdeki protestolarýn amacý ise laiklik kaygýsý deðil, daha önce kat sayýsý ile imam hatiplere ve yasaklarla baþörtülülere zulmeden bu kesimlerin protestosudur. Amaçlarý üzüm yemek deðil, baðcýyý dövmek. Neticede kýz çocuklarýný karma eðitimde okutmak istemeyen bir kesim var. Her talep oturup konuþulur, Anayasa'ya hiçbir aykýrýlýðý yok."
Evet, böyle akademisyenlerimiz var ama çoðunun sesleri çýkmýyor.
Ses az çýkýnca da karþý taraf daha da cesaretleniyor.
Kendi inançlarýný topluma dayatma küstahlýðýný gösteriyorlar!
Mesela Esenler Belediye Baþkaný bir TV'de program arasýnda bir köþede namaz kýlýyor. Etrafa hoþgörü tavsiyesinde bulunan bu zevat yine kýlýçlarý çekip saldýrýyorlar. Neymiþ stüdyoda namaz kýlýnýr mýymýþ?!
Oysa verilen arada birilerinin -yasak olmasýna raðmen- sigara içmesi ne kadar normalse namaz kýlan birinin kenarda namaz kýlmasý da o kadar normaldir. Kendileri kenara çekilip sigara içerler, çay kahve yudumlarlar normal ama biri namaz kýlarsa anormal muamelesi çekerler.
Ýþte ötekine tahammülsüzlük budur, yobazlýk budur.
Hülasa, 20 yýldýr birçok alanda normalleþme peyderpey gerçekleþtirilmiþ ve artýk birilerinin millete baskýsýnýn önene geçilmiþtir.
Bugün devlet eliyle yapýlan baský yok, yasak yok, bitti gitti, lakin ötekine tahammülsüzlüðüyle tebarüz eden seküler kesimin psikolojik/medyatik saldýrýsý bitmedi, devam ediyor.
Bu noktada artýk hükümetin yapacaðý pek bir þey yok.
Artýk yapýlmasý gereken o hadsizlere yukardaki akademisyen arkadaþlarýn yaptýðý gibi gereken cevabý vermektir!
Gerektiði zaman, hadsize haddini bildirmek, kýrk yetime kaftan giydirmekten evladýr!